Takip Et
  • 30 Kasım 2018, Cuma

Ve insan, yeryüzünün efendisi

Dünya dışında bir yaşam alanı bilindiği kadarıyla yok insanlara.

Yeni bir bilgi gelene kadar bu böyle.

Ve insan, yeryüzünün efendisi.

Yeryüzünü kendi kendisine hem çok, hem dar gördü.

Ve bu kimilerine göre yitik cennet, kimilerine göre dayanılmaz bir cehennem olan dünya.

Ve daha çok alma, kazanma, yeme, içme, sevme, kullanma hakkını başkalarından fazla görenler sayesinde...

Belki de çok daha çabuk kirlenen bir dünyayla karşı karşıyayız.

Belki de hızla cennet’ten cehenneme çevrilen şu yeryüzünde, onun için hiç bir şeyi anlamamakta direnişimiz.

Onun için doğayı, dünyayı, evreni, Tanrıyı, insanı anlamamakta ısrar ve inadımız.

Biraz düşünsek anlayacağız kendimizde ısrarla, güzellikten fedakarlık aynı anlama gelmekte.

Biraz düşünsek başkalarına yönelik farkındalık ve empatiyle bambaşka iklimleri de kucaklayacağız.

Fakat öyle bir sığ ki tahayyülümüz

zorlanıyor kesinkes tahammülümüz

zorlandıkça kopma olasılığı artıyor.

Sevgide azaldıkça, ölümde çoğaldığımızın farkında bile değiliz.

Kalemlerimizi doğrultacağımıza namluları doğrultuyoruz.

Sevdalarımızla yücelmeyi umacağımıza,

düşmanlıklarımızla kendimizi koruyacağımız vehmine sarılıyoruz.

Hasılı kendi kendimizi sabah akşam uykulu uyanık kandırıyoruz.

Kendimize aptal libaslar dikiyoruz kinden nefretten kandan.

Ve olmadık yaraları kabartıp, kabuğunu çekip alıyoruz.

Yine yeniden temrin ettiriyoruz çocuklara, anlamsız ve haksız savaşlarımızı.

Tuzağa onlarında tekrar düşmelerinin kapılarını sonsuza kadar açarak.

Halbuki biz bu deliklerde kaç kez, kaç kez yılanlara dişlettik bu elleri.

Parmaklarımızda açılmış yaralar ve vicdanlarımızda ki kuşku hep bu yüzden.

Oysa bu çocuklar değil mi ki mutluluğumuzun reçetesi.

Oysa bu çocuklar değil mi ki bizim öz çocuklarımız.

Hak etmiyor mu bu çocuklar mutlu huzurlu güleç bir yaşamı.

Hep ne gördüysek, onlarda omu yaşasın istiyoruz çocuklarımız.

Hep yaşadığımız gri, flu, karanlık, kül rengine gark olsun çocuklarımız...

Dünyada hatta ve hatta başka renklerin olduğundan habersiz yaşasalar.

Eh bizden farklı atmosferler yaratsalar olur mu hiç?

Farklı iklimleri kucaklasalar, birbirlerinin geleneklerinin, kültürlerinin, dillerinin

zenginliklerinin farkına varsalar.

Ve birbirlerini duyumsayarak yaşamlarının sınırlarını genişletseler.

Çok be birader çok, biz ne kadar yaşadıysak, onlarda o kadar görsünler.

İşte biz bu kadar da kıskanç ve hissiz.

Yaralı yaşadık onlarda yaşasın.

Anlamsız şeyler için belki bir hiç Uğruna da öldük.

Onlarda ölsünler.

Biz atalarımızın dinini, geleneklerini, söylediklerini,

düşündüklerini, yaptıklarını sorgulamadık.

Eh biz bu kadar saygı gösterdik geçmişimize.

Onlarda bizden sonrakilerde o saygıyı göstersinler bizlere.

Başka bir şey tanımam.

Evrensel değerleri, insanlığınızı tanımam.

Bu topraklara has değerlerim var benim.

Yanlış başka yerde yanlış olabilir.

Bu toprakların gerçekleri vardır.

Ve bu topraklarda yaptıklarımız doğrudur.

Sorguya eleştiriye açık değildir.

Kusura bakmayın kendini başkalarının yerine koyanlar...

Kusura bakmayın başkalarının gözüyle kendi içlerini de görenler.

Zehirletmesin sularımızı zehirlemesin havamızı.

Havamız bizim o, bizim ciğerlerimiz o havaya alışık.

Başkaları oksijen çekseler de içlerine.

Biz alışmışız bırakmayız kendimizi başkalarıyla baş başa...

Biz kendi kendimize yeteriz.

Belki dünyada bir tek biz kalsak ya da sade bize kalsa bu dünya

daha daha iyi olacağız, galiba... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.