Takip Et

"DİKEY BAHÇESİZ YAŞAYAMAM"

Toplumumuzun yapısında var olan bağlandığı şey uğruna koşulsuz mücadele etme ruhu, son dönemlerde ‘fanatizm’e evrilmeye başladı. Özellikle ülkemizde her zaman popülaritesini koruyan futbolda ‘galatasaray/beşiktaş fanatiği” gibi sıfatlarla yapılan fanatiklik güzellemesi, toplumda fanatizm algısını yanlış biçimlendirdi. Bir bağlılığın göstergesi olduğu düşünülerek övgüyle sergilenen fanatiklik durumu özünde, eleştirme yetisinin kaybedildiği, kayıtsız şartsız, körü körüne adanmışlığı ifade eden bir bağımlılığın göstergesidir. Bu sebeple fanatizmin TDK’da dahi karşılığı ‘bağnazlık’tır.

Örneğin “Oo ben fanatik bir fenerbahçeliyim..” diye övünürken aslında “ben bağnaz bir fenerbahçeliyim” diyorsunuz.

*

Peki neden fanatik olunur?

Fanatizm aidiyet duygusunu beslediğinden çoğunlukla kendini boşlukta ve yalnız hisseden, özgüvenleri zayıf olan kişilerde görülen bir yaklaşımdır. Bağlanılan şey ile kendini özdeşleştirerek hayatta bir amaç edinmek, onun çevresinde diğer fanatiklerle bütünleşmek gibi çıktılar spordan siyasete hayatın her alanında bu kişileri fanatizme/bağnazlığa sürükler.

BONUS olarak liyakatli olanın değil, fanatik olanın hayatın zorlu basamaklarını hızla tırmanabildiği siyaset ortamları da siyasi fanatiklerin üreyebildiği optimal koşulları sağlar. Bu ortam özenle izlenen bir politikanın sonucudur; böylelikle siyasiler tarafından üretilen hiçbir icraat ve söz akıl yoluyla değerlendirilmez; kayıtsız şartsız körü körüne bağnazca desteklenir.

*

“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” diyen Atatürk gibi bir liderin nesli olarak ge(tiri)ldiğimiz durum çok üzücü.

*

Gündemi gereksiz biçimde uzun süre meşgul eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaldırdığı ‘dikey bahçeler’ konusunu tartışmak için başladığım yazımda, fanatizm sorununu öncelik haline getirmenin daha gerekli olduğunu düşündüm. Çünkü okuduğum onca bilimsel ve akademik çalışmalara dayanarak söylemeliyim ki dikey bahçelerin yokluğu hiçbirimizi oksijensiz bırakmayacak ama bu fanatizm hepimizi yok edecek.

*

Soracak olursanız;

+Akıl yoluyla değerlendirildiğinde dikey bahçe faydalı mıdır zararlı mıdır?

-Doğru uygulanırsa yararlı, yanlış uygulanırsa zararlıdır.

+İstanbuldaki söz konusu dikey bahçeler nasıl uygulanmıştır?

-Konumu ve bitki seçimi sebebiyle yanlış uygulanmıştır.

*

Yapılan bilimsel çalışmalar da, doğru uygulansa dahi ülkemiz ikliminin dikey bahçeler ile sürdürülebilir bir peyzaj sistemi oluşturulmasına elverişli olmadığını kanıtlar. Dolayısıyla farklı iklimlere sahip ülkelerin ya da coğrafyası gereği yeterli yeşil alan elde etmek için dikey bahçeden başka alternatifleri olmayan ülkelerin örnek gösterilmesi çok yersiz. Öte yandan bizim ülkemizde dikey bahçe uygulamaları ile ilgili mevzuat bile yoktur. Şuan evinizin duvarına çivi çakıp bir kaç papatya dolasanız da siyasiler ona dikey bahçe diyebilir. O yüzden bu konu siyasetçilerin ve bu güne kadar ’dikey bahçe’den bihaber yaşayıp da bir anda «dikey bahçesiz yaşayamam»cı olan fanatiklerinin konusu değil; mimarların, bu işin bilimini yapan insanların konusudur.

*

Yine de benim için her zaman iyi niyetle yapılan ama kötü sonuçlanan bir iş, kötü niyetle yapılan ama iyi sonuçlanan bir işten yeğdir. İşler değişir, niyet değişmez; amacına ulaşana kadar ısrarla mücadele eder. Dikey bahçe konusuna da böyle baktım. “Yanlış uygulamaları ile sonucu olumsuz olsa da yeşil alan üretme çabası, iyi niyet olabilir mi?” vs. derken sosyal medyada karşılaştığım bu fotoğraf yüzüme tokat gibi çarptı.

Duvar kadar konuşulmayan arkasındaki birkaç yılda olup bitenlere müsaade edenlerin yeşil alan üretme derdi olabilir mi orada? Belli ki duvarın olduğu yere satılabilen yüksek betonlar dikilemediği için, doğasında sere serpe büyümesine izin verilmeyen yeşiller bu otoyol kenarı duvarına yamalanmış. Bu yama, rant öncelikli inşaat faaliyetlerinin kentsel yaşamlarımızda açtığı yırtığı kapatmak üzere kurgulanan bir göz boyama çabası apaçık. (İBB de yeni uygulamasıyla ‹göz öyle boyanmaz böyle boyanır> dercesine rengarenk bir tuvale dönüştürmüş bu duvarı adeta :) )

Bir de şu açıdan bakalım. ‘Etrafta hiç fil yok, insanlar fil görsün” diye doğasından koparılıp kentin ortasına hapsedilen hayvanlar için ‘hayvanat bahçeleri’ gibi, “etrafta hiç yeşil yok, insanlar yeşil görsün” diye doğasından koparılıp otoyol kenarı duvarına hapsedilen seyirlik bitkiler için ‘dikey bahçeler’ kuruyoruz, cici mi oluyor bahçe deyince bu hapishanelere?

*

Ya sizin içiniz hiç sızlamıyor mu fanatikler?

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.