Takip Et

Reytingleri dibe çekmek

Ne mutlu çocuklardık... Bir simidi paylaşır, bir sevdaya susardık... Yürekliydik, Samimiydik, Çığlık çığlığa ağlar; Dünyaya masum bakardık. Sonra.... Gündönümünde bir an baktık... Azalmışız.. Satılmışız.. Yokmuşuz.. (Murathan Mungan)

Eskidendi, ama öyle çok eski de değil 15 – 20 yıl öncesi idi biz televizyon izlerdik. Ailece yaptığımız en güzel etkinliklerden biri idi. Ailemizin vazgeçilmezi Fiko ve “Süper Baba”, aşk her yaşta güzeldir dedirten “İkinci Bahar”, öğrenci – öğretmen ilişkisinin kutsallığını anlatan “Hayat Bilgisi”, mahalle kavramını ve dostluğu işleyen “Çiçek Taksi” ve daha nice kaliteli dizi… Heyecanla beklenen, bazen ağlatan bazen güldüren ama hep düşündüren diziler. Kültürümüzü yansıtan, gelenek ve göreneklerimizi kucaklamış yapımlar. Fiko karakterini babamıza giydirirken birimiz, diğeri Afet Hocadan bir parça bulur annesinde, ablasında. Başımız dara düşünce de mahalledeki bakkal Ramço kılığına giriverir diğer taraftan da Fırtına Murat yetişir.

Ya şimdi! Ne veriyor bize diziler, yarışmalar, haberler… Evimizde barındırdığımız en büyük tehlike; hissettirmeden, kimyasal bir gaz gibi sızıyor körpe beyinlere. Bunu fark eden bazı ebeveynler çocuğunu sakınıyor bu karanlık kutudan. Ya bilmeyenler! ya inatla hem izleyen hem izletenler! Farkında mısınız? Sokakta, okulda, trafikte yaşanan şiddetin, ilişkilerdeki düzeysizliğin, benmerkezciliğin kaynağı evinizde izlediğiniz, göz yumduğunuz televizyon programlarıdır.

Kurtlar Vadisi ile başlayan mafyalı , kanlı filmlerin ardı arkası kesilmedi. Özellikle liselerde bu dizilerden esinlenip olay yaratan gençlerle ilgili haberler gazetelerin 3. Sayfalarından eksik olmadı. Hakkını almanın kaba kuvvetle mümkün olduğunu öğreten diziler zaten adalet konusunda sıkıntı yaşayan bu ülkede ciddi bir izleyici kitlesi yakaladı.

Öte yandan Aşk-ı Memnu ile aşk (!) için her şeyin mübah olduğu, aile değerlerinin çiğnendiği diziler ekranların vazgeçilmezi oldu. Gerçeklerden öte bir dünyaya sürüklendi gençlerimiz, arkadaşımın aşkısın deyip sessizce aradan çekilen karakterler yerine hayatı anlık yaşayan, kendi duygu, arzu ve çıkarlarını dünyanın merkezine koyan yeni karakterler yıldızı oldu ekranların.

Mütevazı yaşantılar, küçük sıcak yuvalar yerini kocaman köşklere bıraktı. O hayatları düşleyen, emekçi babasından, saçını süpürge eden anasından utanan genç kızların, genç erkeklerin hayatları konu oldu filmlere.

Ya yarışmalara ne demeli. Karşılıklı hakaret ve atışmaların ötesine geçmeyen, kültürden, estetikten yoksun programlar izleyici bulabiliyorsa toplum ciddi bir bataklığın içindedir ne yazık ki!

Toplumun azımsanmayacak kısmında morfin etkisi yaratan tv programları sosyolojik – psikolojik denetimlerden geçiyor mu? Ebeveynler bu konuda ne kadar bilinçli ya da duyarlı? Etek boyu, göğüs dekoltesi denetimleriyle adını duyuran RTÜK ne derece bilimsel çalışıyor? En ufak bir yakınlaşmayı sevişme kabul eden, alkol ve sigarayı buzlayan fakat gerçek tehlikenin boyutunu göremeyen bir kurumun yetkinliği tartışılır.

Bu koşullarda iş yine başa mı düşüyor? O halde eski Türk filmi tadında filmlere çevirebiliriz hayatımızı, utangaç aşıklar, yardımsever komşular, kardeşten öte arkadaşlar olabiliriz. O siyah beyaz ama sımsıcak hayatlar için değişmeye değer. Bunun için Denetim kurumlarına değil biraz samimiyete biraz da güvene ihtiyacımız var. Reytingleri dibe çekmenin zamanı geldi de geçiyor.

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.