Takip Et
  • 16 Temmuz 2016, Cumartesi

Kafamda deli sorular...

Merhaba güzel gazetemin güzel okurları. Şu aralar ülke çapında çok tartışılan, gazete olarak da sokak röportajlarımızda yer verdiğimiz bir konu var. Suriyeliler... Genelde "Vatandaşlık verilmesin" görüşü hakim. Hatta bu görüşü sosyal medyada nefret söylemleriyle taçlandıranlar da var. Bense bu konuda "Sana git diyemem ama kal demek de gelmiyor içimden..." görüşündeyim. Yani sonucu ben belirleyecek olsam, yazı tura atarak anca karar verebilirim gibime geliyor. Hatta çıkan sonuç her ne olursa olsun, aklım diğer olasılığa kayar.

Bir yandan "Savaştan kaçıp gelmişler; geride bırakılan memleket, memleket olmaktan çıkmış. Bu adamlar ne yapsın?" diyorum. "Nasıl dönsünler?" diyorum. "Bizim başımıza aynı olaylar gelse bizim reaksiyonumuz ne olur?" kısmını düşünüyorum. Şu an "Kendi ülkesini savaş var diye terk eden insanlardan ne hayır gelir?" düşüncesinin arkasına sığınıp da Suriyelileri istemeyen insanlar acaba ne kadar samimi diye düşünüyorum. Ola ki bizim ülkemizde savaş çıktı. (Zor da gözükmüyor) Söyleyebildikleri kadar cesur olup da göğüslerini siper edip önü çekebilecekler mi, yoksa "Aman arkadaş, benim çoluk-çocuğum var" deyip de topuklayacaklar mı? Savaşa maruz kalmadığımız halde bile bir fırsatını bulsa anında yurt dışına yerleşmeyi, daha iyi şartlarda ve daha iyi paralara çalışmayı hayal eden insanlar sadece benim çevremde mi var? Sayısı mühim değil. "Şans oyunundan yüklü bir para çıksa ne yaparsın?" diye sorduklarında bile "Ülkeyi terk ederim, gider bilmem nerede yaşarım hihihi" cevabını duymuyor musunuz? Hatta bir kısım da bu cevabı vermiyor mu? Peki nasıl oluyor da "Ülkesini terk eden iğrenç insanlar..." olarak bakıyoruz onlara sadece. Bu tam olarak, aynaya bakmanın korkutucu etkisi... Empati kurmaya çalıştığımda durum böyle.

KEPÇENİN GAZABI

Bir yandan da iktidarın, bu hamleyi ilerki seçimlerde oy oranı artırma girişimi için yaptığını düşünüyor ve çomak sokulmasını istiyorum. Oyların oyunlarla gelmemesini istiyorum. Yapılan şovlara karşı gözlerin mührü düşsün istiyorum. Bu zamana kadar açlıktan ölen yurttaşlarımızın, evi barkı olmadığı için sokaklarda tir tir titreyen, bir dilim ekmeğe muhtaç, yarı yaşar vaziyetteki insanların hakkı ne olacak? Fakirliği ve dolayısıyla muhtaçlığı yaşayan insanlara, aydan aya ya da üç ayda bir verilen 300-500 liranın meğer devletin fakirliğiyle bir alakası olmayışı ne olacak? Öldürmeyecek ama süründürecek kadar sözde yardımlar... Minimum 12 sene dirsek çürüttükten sonra bile bir sınava mecbur bırakılan, o sınavda da bin türlü dalavereyi aşmak zorunda kalan öğrencilerin kafasının estiği bölümlerde okuyamaması... Devlet kendi ülkesinin vatandaşına sunmadığı fırsat yağmurlarını başka bir ülkenin milyonlarca sayıdaki vatandaşına rahmet gibi yağdırıyorsa ben korkarım arkadaş. Sonuçta bize de çay kaşığıyla bir şeyler verip kepçeyle geri almıyorlar mı? Bu sefer çay kaşığı bile büyük. Evler, okullar, vatandaşlıklar... Kepçenin gazabından Allah korusun.

***

Bu hafta Kuşadası Gençlik Festivali var. Programda, öğleden sonra üç gibi başlayan konserler gece yarısı on ikiye kadar devam ediyor. Kesintisiz müzik ve festival coşkusu bir arada. Tam bir gençlik ruhu. Beni en çok çeken isim kesinlikle MFÖ oldu. Festivalin anısına da bu hafta cumartesi şarkısı Mahzar - Fuat - Özkan'dan geliyor. "Benim Hala Umudum Var"

Haftaya yine aynı sayfada buluşmak üzere... Hoşçakalın sevgili okurlar!

"benim hala umudum var.

isyan etsem de istediğim kadar...

inat etsem bile bırakmazlar, sahibim var.

benim hala umudum var.

seviyorlar, bazen soruyorlar...

hayran hayran seyret, ister katıl, ister vazgeç...

güzel günler bizi bekler,

eyvallah dersin olur biter!

boyun bükük önünde, ağlasam sessizce...

şu garip gönlüm affolur mu?

bu fırtına durulur mu, benden adam olur mu?

korkarım aşka zararım dokunur mu?..."

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.