Takip Et
  • 11 Şubat 2017, Cumartesi

İçimdeki fırtına

Karışık Kaset filminde Sarp Apak, müzik eleştirmenliği yapan ve yazısının kendi imzasıyla çıkmasını dört gözle bekleyen bir köşe yazarı rolündeydi. Özge Özpirinççi de bir yönetmen. Filmin bir sahnesinde taksiye biniyorlar, radyoda çalan şarkıya mest oluyor Özge. Sarp da onu daha çok etkilemenin peşinde. Çalan şarkı da "İçimdeki Fırtına."

Sarp diyor ki: "Hikayesini biliyor musun peki?" Özge şarkıyı bile yeni duymuş, tabii ki hikayeden bihaber. Bense şarkıyı biliyor ama hikayesini bilmiyordum. Kulak kabarttım hemen Sarp'ın ağzından dökülenlere:

"Melih Kibar, cesur ve güzel bir gençken İngiltere'ye master yapmaya gider. Oradaki ilk gecesidir ve henüz diğer öğrenciler teşrif etmemiş olduklarından okyanus kıyısındaki bu okulda onu yerleştirmeye gelmiş babası ve kendisinden başka neredeyse kimse yoktur. İşte bu zaten ıssız, zaten tedirgin edici gecenin ortasında birdenbire bir de fırtına kopar. Çok korkar Melih ve dolaşmaya çıkar. 'Aktivite olsun, tüm psişik enerjimi fırtınaya vakfedip sonra nevrotik olmayayım' diye düşünmüş olabilir mesela. Öyle ya da böyle kendini, içinde piyano olan bir odada bulur. Ruhunun derinliklerini en iyi müzikle ifade edebilen bir insandır zaten Melih ve yüreğinden tuşlara o gece dökülen notalar işte şu anda bizim "İçimdeki Fırtına" diye bildiğimiz şarkıya aittir. Ama bu ismi sanır mısın ki o yakıştırmıştır besteye... Hayır, lütfen...

Melih, yaptığı besteyi hiçbir yorum yapmadan, bestelediği koşullar hakkında hiçbir bilgi vermeden Türkiye'deki Çiğdem Talu'ya yollar. Bir-iki ay geçer, Çiğdem Hanım'dan mektup gelir. Çiğdem Hanım, Melih'e bir iki satır karalamış, yanında da bu beste için yazdığı sözleri yollamıştır. Buradan sonrasını Melih Kibar'dan dinleyecek olursak: 'Şarkının başlığını görünce duvara yaslanmak zorunda kaldım.' Çiğdem Hanım ile aralarındaki özel bir iletişimin, açıklaması zor bir sinerjinin ürünü müdür bu yoksa Melih'in notalarından yansıttığı fırtına mıdır? Zaten başka türlü algılamaya imkan yok mudur? Melih Kibar, sanırım Çiğdem Hanım'a duyduğu çok saygıdeğer hisler yüzünden ilkini düşünmeyi tercih ediyordu, sözlerinden bunu çıkardım ben. Hakkıdır.

Şarkının sözleri özenlidir, güzeldir:

Gün ağarırken, tek başıma oturmuşsam,

Henüz daha gözlerimi bir an bile yummamışsam...

Sen yoksan yine, bense yorgun ve yalnızsam,

Hele bir de, bir de canım hasretine kapılmışsam...

Ve gözümde tütüyorsan buram buram...

 

İşte o an bir fırtına kopar,

Sanki o an yer yerinden oynar.

Hoyrat bir rüzgar eserken,

Sallanan gemi misali,

Sallanır durur içimde dünya.

 

Son ışıkları sönüyorsa sokakların,

Yeni bir gün giriyorsa penceremden yavaş yavaş...

Sen yoksan yine, bense suskun ve bitkinsem,

Hele bir de bir kadehin gölgesine sığınmışsam,

Ve yılların hesabını şaşırmışsam...

***

Uzun zamandır cumartesi şarkısı paylaşmayınca hikayesiyle beraber yazıp acısını çıkarmak istedim. İletişim, uyum gibi sözcüklerle açıklanabilir bir durum değil bence bu. Binlerce kilometre öteden fırtınayı hissetmek... Tesadüf de olmamalı. Tasviri nasıl yapılır bilemiyorum. Bu şarkıyı dinlerken, "İşte o an bir fırtına kopar" cümlesinden sonra gerçekten bazen içinizde fırtınalar koptuğunu hissedersiniz. İnsan üzerinde "değişik" olarak tanımlayabileceğim bir etki bırakıyor. Haftaya görüşmek üzere sevgili sevgili okurlarım, hoşça kalın!

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.