Takip Et
  • 29 Nisan 2023, Cumartesi

Uzak Doğu sporları üzerinde Türk etkisi

Günümüzde genel olarak bilinen Kung-fu, Karate, Taekwon-Do, Thai, Boks vb. sistemlerinin Çin, Japonya, Kore ve Tayland gibi ülkelerin geleneksel ve milli sporları olduğudur. Dünya spor tarihçilerinin geneli de mücadele sporlarının atası ve ilk disiplinli çalışmanın Kung-fu sistemi olduğu algısını maalesef kabul ederler.

Çinli spor tarihçileri Çin devletinin yönlendirmesi hatta baskısı ile Kung-fu haricindeki diğer tüm mücadele branşlarının da gelişimini , Çinli tacirlerin ve Budist misyonerlerin komşu ülkelere yaptıkları seyahatler sayesinde olduğu iddiasını bilinçli olarak sürekli gündemde tutmuşlardır.

Peki Kung-fu nun Çin’de gelişimi ve disipline edilişinin hikâyesi Çinli tarihçilerin yazdığı gibimi? Yoksa göz ardı edilen başka gerçekler demi var?

Bu sorunun cevabı “EVET VAR. TÜRKLER”

Türklerin dünyanın ilk sistemli dövüş sporu olan Kung-fu nun gelişiminde olağanüstü etkileri ve üstünlüklerini Uzakdoğulu spor tarihçilerinin kabul etmesini beklemek sanırım çok fazla iyimser bir düşünce olur.

Çinli tarihçiler savaş sanatlarının tarihsel gelişimlerini kaleme alırken, milliyetçi ve şoveniz duygularla hareket etmişler, tüm savaş sanatları stillerinin kendi topraklarından ve ırklarından geliştiğini ısrarla belirtmişlerdir. Bu iddia ile yapılan porapaganda’yıda maalesef tüm Dünya kabullenmiş ve savaş sanatlarının temelinin Çin’den ve Uzakdoğulular tarafından icat edilip geliştiğini kabullenmişlerdir.

Gerek Dünya’da gerekse ülkemizdeki sağduyulu spor tarihçiler Uzakdoğulu tarihçilerin bu iddialarına, tarihsel gerçeklerle karşı çıkmışlardır.

Türklerin tarih boyunca Çin topraklarındaki üstünlüğü ve etkisini Ünlü Ortadoğu ve Avrupa tarihçisi Edorial chavannes yine Türkiye’de yaşamış olan Alman tarihçi wolfram Eberhard eserlerinde karşı konulamayacak tarihsel gerçekler ve kanıtlarla belgelemişlerdir.

Türk kavimlerinin Çin, Tibet, Hindistan vb. birçok doğu ülkeleri ve milletlerine kültürel vb. Bir çok sahada etki yaptığını bu etkileme ile birlikte öncülükte yaparak bu sayede bu milletlerin tarihçileri siyasi ve kültürel nedenlerle kabul etmese de günümüze kadar gelen birçok örf ve adetlerinde ( buna Kung-fu sporu da dahildir) Türk’lerin derin izleri olduğunu kesin delillerle ispat edilmiştir.

Çin tarihini incelediğimizde Çin toprakları üzerinde birçok Türk devleti kurulmuştur. Tabgaç, Göktürk hakanlığı, Uygurlar, Kan çou Uygur devleti, Kırgızlar, Türgişler ve Karluklar bu devletlere birer örnektir.

Türk kavimleri Çin topraklarında batı Çin ve Doğu Türkistan’da yoğundur.

Türk’ler Göktürklerden itibaren gerçek anlamda Çin’e hükmetmişler ve bu hüküm sürdükleri zaman dilimi de Çin’de dövüş sanatlarının en fazla popüler olduğu tarih kesitidir.

Türk ve Çin milletleri arasında yapılan savaşların çoğundan galip çıkan ve Çin topraklarına hakim olan Türklerin Tüm dünya tarihçilerinin de kabullendikleri müthiş savaş sanatlarından Çin Kung-fu sunun etkilenmemesi imkânsızdır. Günümüzde dahi popüler olarak çalışılan Wu shu Kung- fu tekniklerinde ve stillerinde Türklere ait birçok figürleri görmemiz mümkündür.

Yukarıdaki gibi birçok tarihsel realite elimizde kaynak olarak bulunmaktadır. Bu kaynaklardan hareketle geçmişten buyana ısrarla üzerinde durduğumuz Uzakdoğu sporlarında Türk’lerin etkisi gerçeğini inşallah yakın bir zamanda kitap haline getirerek de sizlerin ilgisine sunacağım.

Bugün Uzakdoğu sporu diye tüm dünyada bilinen ve ülkemizde de çalışılan birçok faklı branşlar aslında atalarımızın etkileri ile yüzyıllar öncesinden günümüze gelmiştir. Doğal genetiğimizde var olan bu sporlara bu kadar ilgi göstermemizin bilimsel açıklamamsıda bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Türk mücadele sporu yapan ve seven her bireyin bu tarihsel gerçeklere inanması araştırması ve her spor platformunda konuyu ciddi bir iddia olarak gündeme getirmeleri milli bir görev olarak kabul edilmelidir. Çin, Japonya, Tayland Kore vb. ülkelerin tarihsel gerçekleri görmemezlikten gelip dövüş sporlarına sahiplenmeleri aslında Türk milletine karşı asırlardan bu yana yapılmış bir haksızlıktır. Aynı oranda kendi insanımızın da bu gerçeklere yabancı kalması ve sahiplenmemesi büyük bir hatadır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.