Takip Et
  • 13 Ocak 2014, Pazartesi

Savrulma

Türkiye hızlı ve yoğun gündemi ile zorlu bir süreçten geçiyor. Muhtemelen bu zorlu süreç önümüzdeki üç seçim de bitmeden nihayete ermeyecek gibi görünüyor. Bu süre zarfında hem sert tartışmalar hem de suçlayıcı ifadeler dikkatimizi çekmeye devam edecek. Üstelik çeşitli yolsuzluk ithamları ve bu ithamlardan dolayı yargının da çok fazla konuşulduğu bir dönemdeyiz. Çok partili hayata geçişimizden bu yana siyasetin dili hep ağır oldu. 1946’dan bu yana da hep aynı tonda devam etti. Üstelik girdiğimiz her seçim dönemi çok kritik, hayati hatta ölüm kalım savaşı olarak lanse edildi. Hainlik kelimesi en fazla kullanılan sözcüklerin başında yer aldı. Ancak her defasında seçimlerden sonra bu tartışma atmosferi kendiliğinden yerini sükûnete bıraktı. Ancak şimdi farklı olan nokta, uzun süredir iktidarda olan hükümetin yolsuzluk ithamları ile karşı karşıya kalmış olması ve bu ithamların ortalığı tozu dumana katması. Bu ithamlar seçim sürecini ne kadar etkiler bunu seçim sonuçları belli olduğunda göreceğiz. Fakat önümüzde bir değil üç tane seçim var. 30 Mart 2014 yerel seçimleri, yine muhtemelen 2014’ün yaz aylarında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015’te yapılacak genel seçimler, önümüzde bekleyen seçimlerdir. Süreç oldukça uzun. Şimdiden başlayan bu gerginliğin sürdürülebilir olmadığı ortadır. O yüzden bu gerginlik ne şekilde savrulmalar yapacak, kestirebilmesi biraz güç. Gidişatın sonucunu belirleyecek ana unsur ise millettir. Millet, gördüğü bu tabloyu kendince yorumlayacak ve en doğru kararı verecektir. Siyasi tarihimizde de millet her zaman en sıkıntılı ve sorunlu dönemlerde verdiği kararlarla bütün güçlerin üstünde kendisinin olduğunu göstermiştir.

Bu sürecin sonucunu millet zaten kendisi tayin edecektir. Ancak bu dönemde ifade ettiğimiz üzere büyük bir savrulma içindeyiz. Bu noktaya özellikle dikkat etmek gerekir. Kesinlikle ihmal etmemek gerekir ki devlet ile hükümet birbirinden ayrı şeylerdir. Bunları iyi kavramalı, Türkiye’nin ve Türk toplumunun geleceğine zarar verecek, onu zincirlere mahkûm edecek anlayıştan uzak durulmalıdır. Türkiye’de bu sıkıntılı süreç yaşanırken dünya durmuyor. Hiçbir aktör kendi çıkarlarını dondurmadı ya da hele bi Türkiye’deki sorunlar çözülsün biz de o sırada biraz bekleyelim anlayışına da kapılmadı. Kapılmaz da. Uluslararası siyaset kendi akışında devam edip gidiyor. O yüzden memleketin yaşadığı savrulma sırasında devlet ve hükümet kavramlarını birbirinden farklı değerlendirmek, milletin çıkarlarının peşinde her zamankinden fazla çalışmak gerekir. Çünkü böyle dönemler biriktirdiğiniz elmalara başkalarının da talip olduğu ve sizin de nasıl verdiğinizi anlamadığınız zamanlardır. Ortalık karıştı hele bi içerdeki işleri halledelim başkaları ile uğraşacak zaman yok onlar ne yaparlarsa yapsınlar deme lüksünün olmadığı zamanlardır. Çünkü ister bu hükümet devam etsin ister yenisi gelsin. Hepsinin ortak gayesi millete hizmetse, memleketin çıkarlarını en fazla takip etmemiz gereken bir dönemdeyiz. Hükümetlerin veya siyasi aktörlerin yıpranması, değişmesi demokratik toplumlarda son derece doğaldır. Telafisi de mümkündür. Ancak devlet ve devletin organları yıprandığında kalıcı hasarlar bırakır. Üstüne üstük devlete ve kurumlarına duyulan güven kaybolur ise o ortamda her türlü maraz yetişir. Marazın da dönüp dolaşıp zarar vereceği yer ise vatandaşın kendisidir.

Biz kendi alanımız çerçevesinde Ortadoğu’da ve Afrika’da yaşanan değişimleri her hafta dile getiriyoruz. Bu bölgede önemli gelişmeler yaşanıyor ve bunların yakından takip edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması son derece hayati. Sadece ilgilendiğimiz alan değil Avrupa’da, Amerika’da ve dünyanın diğer yerlerinde ortaya çıkan olayları dikkatli bir şekilde analiz etmek mecburiyeti var. Üstelik mecburiyet sadece dış siyasetle sınırlı da değil. Ekonomik meseleler, sosyal sorunlar, güvenlik, ülkenize karşı dış dünyada oluşmaya başlayan algı bunların hepsi siz isteseniz de istemeseniz de karşınıza çıkan başlıklar ve hepsi de savrulma döneminde titizlikle millet çıkarları açısından korunması gereken başlıklar. Her ne olursa olsun iç siyasette olan bitene millet kendi iradesini koyarak meselelerin sonucunu tayin eder. Ancak bu sırada devletin kurumlarına güvenin kaybolmasını engellemek ve milletin çıkarlarını her şeyin üstünde tutmak en başta yapılması gereken ve ciddiyetle de takip gerektiren en hassas noktadır. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.