Takip Et
  • 26 Ekim 2017, Perşembe

SADIK YARİNE KAVUŞALI 44 YIL OLDU!

Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük ozanlardan birisi; sevginin, birliğin, beraberliğin en büyük destekçisi Aşık Veysel'in dün 123. doğum günüydü... Bu büyük ustanın anısına elimden geldiğince bir şeyler yazmak istedim...

Dünyaya gelişini ‘Hayatım, herkes gibi değil. Hayatım... Öyle bir doğuş ki, annem koyun sağmadan gelirken yol üzerinde dünyaya gelmişim. Orada kadınlar çarşafla, şununla, bununla sarmış, eve getirmişler beni.’ sözleri ile anlatan Aşık Veysel'in Sadık Yârine Kavuşalı 44 Yıl Oldu...

Anadolu'daki aşık geleneğinin belki de en meşhur olmuş ismi Aşık Veysel'i 44 sene önce dün kaybettik. Tabi onu yetiştiren kadim geleneğin yeri doldurulamayacak dev mirasını da...

Veysel Şatıroğlu ya da kamuoyunda yaygın bilinen adıyla Aşık Veysel, bundan 44 yıl önce sadık yari kara toprağına kavuştu. Sivas ili Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde dünyaya gelen, Anadolu'daki aşık geleneğinin son büyük ustası bir gün bu ülke insanının yüreğinde yeri doldurulamayacak biri olacağını hayal etmiş miydi bilinmez...

Daha yedi yaşındayken kaybettiği gözlerine rağmen o kimsenin görmediğini görmüş, duymadığını duymuş ve bunu Türkçe'nin o en yalın hali ile öyle güçlü anlatmayı başarmıştı ki, okuması yazması olmayan bir köylüye bu bilgeliği veren Anadolu'daki halk kültürünün zenginliği üzerine herkesi bir kez daha düşünmeye mecbur etti.

70'li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı.

O bir geleneğin son büyük temsilcisiydi. Ve bu ülke 44 yıl önce sadece Veysel Şatıroğlu'nu değil, taşıdığı dev mirasın büyük bir zenginliğini yitirdi.

Aşık Veysel'in torunu iş kadını Çiğdem Özer, üç yıl önce bir röportajda dedesinin ilk evlililiğiyle ilgili pek bilinmeyen bir olayı böyle anlatmıştı:

"Köyün en güzel kızıyla evlendirilmiş dedem... Yol arkadaşlıkları aileleri tarafından tayin edilmiş iki insan. Hayat sürprizlerle dolu, gel zaman git zaman evdeki hizmetli Hüseyin’e kayıyor gönlü güzeller güzeli Esma’nın. Aşk bu, insanın gözünü karartır. Aşıklar bir gün kaçmaya karar veriyor ve Esma çocuğunu ve dedemi bırakıp kaçıyor. Ama Veysel de aşık ve kaçacakları gece görmeyen gözlerine rağmen her şeyi hissediyor. Neyse, bizim kaçaklar Samsun’a vardıklarında Bafra civarında soluklanmak için bir çeşmenin başında duruyorlar. Bitkinler, açlar, ceplerinde bir kuruş para yok. Esma çoraplarını çıkarıyor ve bir bakıyor ki içinde bir tomar para... Evet yaban ellerde kurda kuşa yem olmasınlar diye... İşte bazılarımızın gönlü zengin... Hikaye burada bitmiyor aslında. Hüseyin’le Esma günün birinde perişan vaziyette köye dönüyor. Bu arada dedem ve Esma annenin çocuğu da ölüyor. Dedem o zaman çok meşhur, “Esma’ların bir ihtiyaçları var mı?” diye sorduruyormuş devamlı akrabalarına. O kadar içi acımış ki, bir şiir yazmış “Zalim, kafir, yetim koydun kuzumu/ Çocuğunu geride bırakıyor, zalim kafiri Hüseyin” diye. Dedem ölüm döşeğindeyken helallik almak için kapıya kadar geliyor Esma anne, ama “İçeri girmeye yüzüm yok” deyip vazgeçiyor... Bir dostu dedemi Zara’ya davet etmiş. Orada üç ay kalmış Veysel... Yalıncak Baba Tekkesi’ne uğramış. Anneannem de orada yaşayan bir ailenin kızı... Gülizar anne rüyasında dedemle evlendiğini görüyor ve bunu babasıyla paylaşıyor, babası da “Bu adam senin kısmetin kızım” diyor ve evleniyorlar..."

 

Ünlü halk ozanı 21 Mart 1973'te akciğer kanseri sonucu yaşamını yitirdi. Ruhun şad olsun büyük üstad... 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.