Takip Et

BİR 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNÜN ARDINDAN

Günümüzün en yaygın problemi olan şiddet durmak bilmiyor. Özellikle Bir 8 Mart’ın ardından medyada şiddet haberlerinin ve şiddeti konu alan programların sorunun çözümüne ilişkin hiçbir şeye yer vermemesi önemli bir noktadır.

Sorumsuz haberciliğin göstergesi olan yeni medya anlayışının haberi algılayışı sadece olay üzerinden olmaktadır. Eski, gazeteciler ve muhabirler bilir. Özellikle de okullu olanlar. Sorumlu habercilik anlayışı ile yetiştiyseniz sizin için haber “köpeğin insanı ısırması” değildir. Bu oldukça sıradan bir haber anlayışıdır. Yeni medya habercilik anlayışı ise sadece şiddet üzerine kurgulanmaktadır. Hemen hemen her gün insanları ısıran köpekler ve kadınlara şiddet uygulayan haberlere medyada rastlamaktayız. Bu olayların veriliş tarzı ve kurgulanışına bakıldığında sadece olan olay üzerinden ham bilgi vermenin dışına çıkılmadığı dikkat çekmektedir. Sonucunda ne oluyor? Hayvanların yaşam hakkını elinden alan insanlar ve kadınlara şiddettin yaygınlaşması ile karşı karşıya kalıyoruz.

Bu bağlamda kadına yönelik şiddettin giderek artış göstermesi ve medyanın yaptığı bu haberlerin önünü kesmesini bırakın şiddetti daha da körüklediği dikkat çekmektedir. Bu büyük sorunun en önemli göstergesi “kadın cinayetleri” nde görülen artıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta yeni medya habercilik anlayışının etik değerlerden yoksun hareket ederek şiddet ve cinayet haberlerine yer vermesidir. Buna sorumsuz gazetecilik anlayışı diyebiliriz.

Şiddet eylemi ister kadına, ister hayvana ya da bir çocuğa yöneltişmiş olsun beslendiği kökler aynıdır. İçinde yaşadığımız sistem ve bu sistemin kültür üreticisi medya şiddeti önleme gücüne sahip değildir. Ayrıca sorumsuz habercilik anlayışı ile şiddeti yaygınlaştırmaktadır. Şiddeti yaratan unsurların; ekonomik, sosyolojik, siyasal ve kültürel boyutları vardır. Bu boyutlarla insan psikolojisi arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Bu nedenle şiddete bakıldığında saydığımız tüm boyutlarıyla birlikte ele alınması gerekir.

Sonuç olarak çözüm ne feministlerin savunduğu toplumsal cinsiyet bakış açısından geçmektedir. Ne de İstanbul Sözleşmesinden. Türkiye 1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesini (CEDAW) imzalamıştır. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 2011’de İstanbul’da imzalanmıştır.

Keşke şiddet bu sözleşmeleri imzalayarak çözülse… 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.