Söz bitince sükût kaçınılmazdır
30 Ocak 2019, ÇarşambaTweet |
Yazdım, söyledim, izah ettim, ne yazma sebeplerim, ne de yazma sebebim olan temsil ettiğim kesimin hak ve menfaatlerini koruyacak olanlara anlatabildim, dinletebildim.
Demek ki bizler dip yapmamız gerekiyor. Çaresizliğe düşmeden çare aramak, bulmak gibi bir derdimiz yok. İllaki birileri yanacak, aç kalacak, birbirine düşecek, icra kapıya dayanacak, tefeci mallara el koyacak o zaman siyeceğiz "Haaa bu iş olmuyor." O arada hemen yıllardır sorunları dillendirene dönüp "Kardeşim siz bu sorunu neden çözmüyorsunuz?" diyeceksiniz. İşte bize özgü durum bu.
Yine ülkemizi yönetenlere katkı yapmak için yıllarca yaptığım çağrılara duyarsız kalanlar, şimdi dediklerimi anlamış olacaklar ki ‘"Biz nerde yanlış yaptık?" sorusunu içten sorgulayıp dıştan "Yanlışları gördük." diyerek günü kurtarmaya çalışıyorlar. Ama taban o kadar kötü durumda ki hâlâ daha üsttekilerin sorunu tam anlamış durumda olmadığını düşünüyorum.
Beyler; hiç kimse araba ve ev yenileyerek kendini kaf dağında görmesin. Üretimin dip yaptığı neredeyse tüm ürünlerin ithal veya ithalata bağlı olduğu bir durumda, yarınlarda bu ülkede refahın artacağını beklemek ancak "piyango çıkarsa" diye beklemekten farksızdır. Evlerde kullandığımız ürünler keşke gösterişsiz olsaydı da kendi esnaf ve sanatkarlarımızın ürettiği ürünler olsaydı. Paralarımız ülke dışına değil de aşağıladığımız, tepeden baktığımız, küçümseyip alay ettiğimiz esnaf sanatkarlarda, köylülerde ve diğer üretenlerde kalsaydı. En azından para kendi içimizde olurdu ama şimdi para cavır ellerinde. Peki oradan nasıl getireceğiz? Bu paraları geri getirmek, gönderirken, harcarken olduğu kadar kolay olmayacaktır. Çünkü o cavır ellerine ne satacağız da para getireceğiz?
Efendim pazarlar pahalı? Marketler gıdayı yüksek satıyor? Bence öyle değil. İstisnalar vardır ancak köyde üreten neredeyse yok denecek kadar az. Herkes üreteni kendi hizmetçisi sanıyor. Elbette mevsimsel bazı ürünlerin yüksek olması normaldir ancak siz "çalışmamayı farklık, marifet" haline getirmişseniz bu son kaçınılmazdır. Geçtiğimiz günlerde ekonomi bakan yardımcımız geldiğinde ona da söylemiştim. "Milletimiz ben dahil ahlak sorunu yaşıyoruz, önceliğimiz bu olmalı." demiştim. Gıdadan bir örnek verirsek köylü bir ablam 1 çuval ıspanak getirse yol parası ve çuval parası, işgaliye, öğle yemeği ve 50 lira kendi cebinde kalsa o getirdiği 1 çuval ürünü kaç liraya satması lazım? 15 kilo ıspanak getirse 2 liraya satsa sizce kurtarır mı? 5 liraya satsa kurtarır mı? 10 liraya satsa kazıkçı mı olur? Kendinizi onun yerine koyun. Ha derseniz "15 kilo satacak ile pazara mı gelinir?", işte o zaman da tekelleşen büyüklerin oyuncağı olmayı kabul etmiş olursunuz. Yani köylü teyze yol parasına aç kalsın ama biz ucuza ıspanak yiyelim deme hakkımız yok.
Diğer sorun zorunlu giderler. Elektrik, su, telefon, internet vs. harcamalar anormal artış göstermiştir. Kışın gelmesiyle soba yakan kömürden, diğer elektrik, doğalgaz paraları insanları ciddi anlamda sersemletti. Örneğin ben elektrikle ısınıyorum. 2010 yılında dönemin milletvekiline faturalar yüksek diye bir müracaat yapmıştım. Yani tüm faturalar elimde, örnek şu aynı ay aynı kw elektrik 2010'da 288, 2016'da 414, 2019'da 720. Benim 2010'dan bu yana gelirim artmadığı gibi hep eksildi çünkü 3 çocuk okutan biriyim. İnsanların genel giderleri bu kadar artarken elbette geçtiğimiz yıllarda 1-2 liraya tükettiğimiz ürün 8-10 lira olacak. Bundan kaçınmak mümkün değil.
Son olarak şehrimizin kanayan yarası haline gelen jeotermalle ilgili birkaç örnek vereyim. Bu konuda söylenenler yetersiz, uygulamalar yetersiz, kontroller kontrolsüz. Dolayısıyla Aydın'ın nimeti, şimdi Aydınlıyı zehirliyor mu? Belli değil. Doğaya zarar veriyor mu? Belli değil. Aslında herkes bir konuda hemfikir. Jeotermal Aydın ürünlerini ve insanları öldürüyor. İşte bu zor sorunun cevabı halkımıza tam anlamıyla verilemedi ya da ikna edilemedi. Merhum Vali Yazıcıoğlu derdi ki "Ben ne zaman Aydını 6 ay ısıtacağım, 6 ay soğutacağım dedim; o gün defterimi dürdüler." Kimdi bu defter dürenler? Onlar yine bugün etkili mi? Eğer o gün etkililer ise bugün etkisiz olmaları lazım ama değilse biz 25 yıldır hiç değişmedik mi? Neden hâlâ verimli Aydın toprakları talan ediliyor? Bu imar planları herkesin kafasına göre değişiyor mu? Verimli topraklar korunacak ise Aydın hâlâ göç almalı mı? Ya da yeni yerleşim alanları teşvik mi edilmeli? Yoksa zehirleyip insanları kaçırmak bir yöntem mi? Soru çok, cevaplar çok ama her soru ve cevap bilimsel anlamda yer bulmuyor. Siyaset ve taraftar hastalığı sorunu derinleştiriyor.
Son sorum şu: Aydın eğer cavır ellerinden gelen doğalgaz ile ısınmasaydı da jeotermalden ısınsaydı ayık ısınma maliyeti kaç lira olurdu? 50-100?