Tek parti tek adam hastalığı mı var?
20 Kasım 2013, ÇarşambaTweet |
Cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar siyasette, seçimlerde istenilen seviyeye ulaşmadığımız gün gibi ortadadır.
“Genç nesillere tarihi, tek bir kişinin kahramanlığı üzerine kurarak anlatamazsınız. Bu, o kanlı mücadelede canını siper etmiş olan komutanlara, hele de Mehmetçiğe hakarettir. Onların hakkını nasıl yersiniz?"
Kazım Karabekir'in Türk Tarih Kurumu yetkililerine çıkışması – 1942
Daha sonra halk bir başbakan seçer hem de Aydınlı bir Başbakan. Onun yükselişini 1960 darbesiyle durdururuz hatta hızımızı alamayız idam ederiz. Ancak gün gelir “demokrasi şehidi” unvanı veririz.
1960 dan sonra baktığımızda yeni siyasetçiler var. Erbakan, Türkeş, Demirel ve Ecevit, bunlardan Ecevit Solcu, Demirel Sağcı, Erbakan Dindar ve Türkeş Milliyetçi olarak karşımıza çıkmışlardır.
O dönem başlayan sen sağcı ben solcu kavgasında çok kardeş kavgaları olmuş ve hiçbir zaman ortak hareket etme başarısı sağlanamamıştır. 1970 li yıllarda yine muhtıralarla ayar yapılmış ve akabinde sağ/sol kavgaları körüklenerek binlerce insanımız ölmüştür. Elbette son yine değişmemiş ve 1980 yılında yeniden bir darbe yaşanmıştır. Darbe sonrası yapılan ilk seçimlerde Asker bir partiyi seçmemizi isteyince tepki olarak Özal dönemi başlamıştır. Özal birilerine göre değiştirdi birilerine göre memleketi sattı ama sivilleşme ve dünya sermayesine daha çok içeriye kattığı ve artık bir nevi merhum Türkeş’in ve Erbakan’ın Milli ve milliyetçilik üzerinde düşündüğü ekonomik ve sosyal altyapı bir nevi kapitalistlere yem yapılmıştı.
Özal’dan sonra Türkiye bir ana ‘ya tanık oldu ve bu Anaya yüreğine bastı. Bu elbette Çiller hanımefendiydi ve halk desteği almıştı hatta her kesimin desteğini de almıştı ama bunu dur diyen yine askerlerimizin Balans ayarıydı. Merhum Erbakan Başbakan olmasın diye yapılan ince ayar ki baştan beri bu süreçte hep Sağcı, Solcu, Milliyetçi ve Dindar çekişmesi vardır ve hep canlı tutulmuştur. İşte bu dönem askerlerimiz o kadar azıttı ki 28 Şubat dönemini bilenler iyi bilir sanki askerler halka hizmet etmiyor da halk onlara hizmet eder hale gelmiştir, yetmedi akabinde insanların dini ve milli hassasiyetleriyle alay edildi diyebiliriz.
İşte bu bozulan dengeler arasında elbette uluslar arası ekonomik menfaatçiler boş durmadılar ve ülkemizde krizler arka arakaya patladı ve kaybeden Halkımız ve Ülkemiz oldu. Sonra yine halkımızın 1980 de yaptığına benzer bir durum ortaya çıktı “Muhtar“ bile olamaz denilen Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan iktidara geldi. Ve girdiği her seçimde artırarak bugüne kadar geldi ama sanırım geçmişten verdiğim örnekler Sayın Başbakana bir şeyler anlatmalı yani halkı yok sayarak veya halk için, halk adına kendi başınıza karar verme hastalığına sakın girmeyin. Bu hastalığa yakalanıp ta kutulan yok.
Sayın Başbakan ben de seni bugüne kadar destekleyen milyonlardan biriyim ancak geldiğimiz noktada Aydın da işler iyi gitmiyor diyoruz duymuyorsunuz, Sana ağır hakaret edenlerin ayağına (makamına) gidiyorsunuz. Büyük İsrail hayali olan bölge üzerinde ki söylemleriniz o bölgedeki tüm Müslüman kardeşlerimiz tarafından üzüntüyle karşılandığını düşünüyorum. Çünkü ırak’ta hala can ve mal güvenliği yoktur, Suriye de durum malum, Musul ve Kerkük Masum ve sessizce arada sıkıştı kaldı, diğer taraftan ülkemizin bir bölümünü sözde devlet haritalarında yıllardır gördük ve siz şimdi onların isteklerine neredeyse onayladınız? Yani bu ülkede yaşayan doğu ve güneydoğulu vatandaşlarımızın temsilcisi onlar değildir? Sizsiniz veya Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre çalışanlar ve uyanlardır.
İnşallah geçmişte yaşanan kötü örnekler sizinde nefsinize yenik düşürmez. Ülkemiz ve Bölgemiz üzerinde gözü olanların oyunları çok tehlikeli oyunlara imza atıyorlar bunu en iyisini sen bilirsin ama Aydından bakınca son dönemde gündemler biraz kontrolsüz gidiyor . Aydın ve Anadolu’nun her yerinde Esnaf ve Sanatkâr kan ağlıyor bunu yazıyoruz çiziyoruz, rapor ediyoruz ama son değişmiyor. Özelikle sanatkâr perişan halde ve kimse bizi dinlemiyor bile oysa biz bu ülkenin zararsız hamallarıyız bizi gözden mi çıkardınız? İnşallah ben yanıyorumdur. Partinizden istifa nedenlerimde haklı çıkmayı çok isterim. Ülkem kazansın ben kaybedeyim.
Sonuç olarak, siyasette ve liderlikte tek parti veya tek lidere çok güvenerek hata yatığında da hemen değişebilen bir yapıya sahip bir toplum görüntüsü var. Aynen futbol taraftarlığında yaşadığımız fanatizm bir nevi parti taraftarlığında aynı. Oysa öyle olmasa da daha tarafsız bakabilsek ve daha çok kucaklayan bir siyasi yapıyı ortaya çıkarabilsek ülkemiz ve insanlarımız daha çok kazanmaz mı? Elbette kazanır ama önce bunu biz isteyeceğiz sonra siyasetçilere yön vereceğiz.