Haklıdan yana mıyız? Güçlüden yana mı?
15 Mayıs 2019, ÇarşambaTweet |
Toplum olarak ciddi bir sınavdan geçiyoruz. Kısa geçmiş 20 yıla baktığımızda gördüğümüz net bir şey var; insanlar insanlara çıkarı ve menfaati doğrultusunda değer veriyor.
Şimdi herkes şöyle diyebilir, "Efendim ben hiç öyle davranmadım, ama filancaya neden öyle davrandım hele bir sor" diyerek başlayan nakaratlar, ucu yine şahsi bir meseleye dayanan örnektir.
Belirli makama gelen veya gidenin değeri hemen ya tavan yapıyor ya da dip yapıyor. Gidene bak sen benim şu işi görmedin, gelene bak bu işimi görmelisin mantığıyla değer veriyoruz.
Özellikle geçmişte kişiliği, karakteri ve insanlığı üzerine ağır eleştiri yaptığımız biri bile olsa eğer bizim şahsi menfaatimize uygun ise hemen onunla ilgili methiyeler düzmeye başlıyoruz ve elbette gidene de tersini yapıyoruz.
Buraya kadar okuyan dostlarım inanıyorum ki hemen karşı görüşte gördüğü insanlara örnek göstererek kendini rahatlamaya çalışacak ama kendi vicdanı ile baş başa kaldığında asla mutlu olamayacaktır.
Şimdi gerçeklere baktığımızda, bir dönem devlet yönetimine hakim olan egemen güç toplumun bir kesimine karşı acımasızca yüklendi ve akıl almaz işlerle toplumu ikiye böldü. En açık yaşanan dönem 28 şubat sonrasıydı. Tabi ki millet bu yanlışı yapanlara gereken dersi verdi, artık ortalarda görünmüyorlar.
Sonrasında şu uyarıyı yapmıştım; "Eğer yarın bize verilen güç, karşı taraf için kullanılır ise bu çok yanlış olur ve bedelini ülkemiz, insanlarımız çok ağır öder" diye aklımca yazmıştım.
Ama ‘ tarih tekerrürden ibarettir’ sözünü adeta haklı çıkarmak için elimizden ne gelirse yapıyoruz. Hal böyle olunca sürekli güçlü ile mağduru tartışıp dururken, haklı olan halkın sorunları ortadan kaybolup gidiyor ve aslında bu süreçler ciddi anlamda ‘ kul hakkı’ yenmesine sebep oluyor. Ve doğal olarak bireylerin sesi çıkmasa bile ‘ Yaratanın’ rıza göstermediği bedeli hepimizin ödediği açıkça ortadadır.
Yukarıda tarif ettiğim kesim toplumun tamamına yakınının ortak kültürü haline gelmiş belki de tek uzlaşı alanımız diyebiliriz. Aslında her görüş, inanç ve ideolojide temel felsefe; güç bende/bizde olsun kavgası içindedir. Keşke inançlı olduğunu iddia eden toplumumuzda değişik isimlerle kendilerini adlandıran gruplar bunun tersini yapabilse ama onlarda maalesef bu hastalığa yakalanmışlardır.
İşte belki de son seçimde hala sonlanmayan ‘ İstanbul ve İmamoğlu’ bizlere bu konuda ders verdi diyebiliriz. Elbette uzun yıllardır ilk kez muhalefetin iktidara karşı ciddi bir çalışma yaptığı görülüyor. Çıkardığı adaylar ise tam da istediğimiz ve beklediğimiz gibi toparlayıcı, şeffaf, herkese eşit oldular. El ele verme, saygılı olma gibi kavramları ön plana çıkardılar ve toplumda bunun karşılığını verdi ama süreç ayrı bir konu onu da kendimize benzettik.
Bu konudaki mesele ülke sınırımıza aşmıştır. Örneğin ABD’yi idare eden bir deli var. Tüm dünya buna deli diyebiliyor mu? Kendi ülkesine zarar verdiğini bildiği halde ‘ sen namussuzsun’ diyebiliyor mu? Diyemezler çünkü dünya şu an haklının değil güçlünün yanındadır ve herkes bu konuda sessiz bir birliktelik içindedir.
Biz Kuran’a inananlar tüm insanlığa hizmet edecek iken tüm insanlık bizimle oynar hale gelmemeli. Bizim sorumluluğumuz dünyadaki tüm devletlerden daha farklı. Bizim sadece 82 milyonu birleştirmek için uğraşmamız bugünlere kalmamalıydı ama maalesef henüz içimizde birlikteliği sağlayamamışız. İsrail hala daha ülkemizin bir bölümünü kendi planı doğrultusunda almayı hayal etmekte. Biz ise 30 yıldır hala bu meselenin Kürt/Türk meselesi olmadığını anlatamadık.
Bizim tek rahat olduğumuz şey şu; biz mücadele ederiz eğer başaramaz isek Allah’tan destek isteriz, haklı isek Allah bize destek olur. Ama mesele haklı olmamamızdadır.
Geldiğimiz noktada hala daha ‘ Haklı mı? Güçlü mü?’ sorusuna biz güçlü olarak cevap veriyor isek, daha çok yıllar aynı sorunları yaşamaya devam ederiz.