İki elin sesi var!
11 Haziran 2016, CumartesiTweet |
Merhaba güzel gazetemin güzel okurları! Geçtiğimiz günlerde, bir grup lise öğrencisine okul gazeteleri için yardım ettim. Çok tatlılardı. İlk gazete deneyimleriydi ve her biri birbirinden heyecanlıydı. Enerjileri de bir hayli yüksekti. Güzel vakit geçirdik beraber. "Hatice abla şu fotoğrafı kırpsak nasıl olur?" , "Hatice abla bu yazı çok mu uzun sence?" , "Başka bir fotoğraf mı bulsam ki?" , "Sen tasarım işini nasıl öğrendin, evde kendin bir şeyler yaparak mı?" gibi sorularla karşılaşmak çok hoşuma gitti. Çünkü ben de onların yaşlarındayken aynı soruları bir başkasına soruyordum. Bilgisayar öğretmenime. ( Şu an bu işi yapıyor olmamdaki en büyük etkendir kendisi, minnettarım.) Bir nevi geçmişe dönmüş gibi oldum. Lisedeyken okul gazetemizi tek başıma çıkarıyordum. Hem haber topluyor hem röportaj yapıyor hem köşe yazıyor hem de gazetenin tasarımını yapıyordum. Reklam da buluyordum, matbaadan sayfaları almaya da ben gidiyordum. Okula dönünce bir de tek tek zımbalayıp bandını çekiyordum. Hatta bir keresinde daha da ileri gidip basılan gazetedeki yazım hatasını düzelttim tek tek. "Vizyonumuz & Misyonumuz" bölümü vardır ya klasik? Bizim okulun sitesine girmiştim o kısmı almak için. Ama arıyorum, tarıyorum yok. "Vizyon - Misyon neyinize sizin tabii yaa" diyerek müdür ve yardımcılarını eleştirmiştim kendi kendime söylenerek. Rastgele, Bursa'daki bir lisenin web sitesinden çaldım ve yapıştırdım bizim gazeteye bir güzel. Meğer yazının ortalarında "Okulumuz, Bursa'nın en başarılı..." diye başlayan bir cümle varmış ve gözümden kaçmış. Eee bizim lise Muğla'da. Bölgeleri bile tutmuyor yani! Hata da kabak gibi birinci sayfada. Düzeltmeyip ne yapacaksın? Baskıya gitmeden önce kimse fark etmedi. İş işten geçtikten sonra da herkes ilk o kısmı gördü. 400 tane gazete. Kör oluyorum sanmıştım. Daksil bitti, düzeltme bitmedi. Aslında daksilleyince daha çok dikkat çekmiştik bence ama işe yaradı. Okula vizyon ve misyon kazandırdı o olay. Siteye girince o kısım boş gözükmüyordu artık. O günden sonra Bursa'yı bir türlü sevemedim. Neyse ki çok da işim düşmedi o taraflara. Eee bunca şeyi yaptıktan sonra diğer okullara dağıtma işini de seve seve Hatice Algün üstleniyordu tabii ki. Olmuşken tam olmalı!
Okuldan eve gidince üstümü bile değiştirmeden bilgisayarın başına geçiyor, gazete için çalışıyordum. Sayfaları bozup bozup baştan yapıyordum. Koşuşturmaktan ve bilgisayar başında fazla kalmaktan gözlerim ve bedenim biraz yorulsa da ruhum şendi! İşte bir an bunları hatırlattılar bana, gülümsememe sebep oldular. Ben de o gazla sordum tabii, "Gazeteci olmak isteyen var mı aranızda?" diye. Hiç düşünmeden cevap verdiler, hep bir ağızdan. "Yooo..."
Beraber bir şeyler üretmenin keyfine varabiliyorlar ya meslek olarak seçmeseler de olur yani. Tamam belki en az bir "Evet" cevabı bekliyordum, ama insan her heyecan duyduğu şeyi mesleği olarak görmeyebilir, gayet normal bir şey bence. Hobi de iyidir. Ekip ruhu önemli. Dinç tutarak üstesinden gelemeyeceğin şey de yoktur zaten. "Bir elin nesi var? İki elin sesi var" cümlesinden bir haber; fikir paylaşmak, birlikte üretmek bu kadar tatlıyken ısrarla "Ben acı severim" diyen varsa en kestirme yoldan kurtulmaya ya da çok muhatap olmamaya bakacaksın. Yeter ki enerjin sömürülmesin. Gerisi bir şekilde olur gider çünkü.
Yeni Türkü lezzeti diye bir şey var bence. Asla da bıkmıyorsunuz tekrar tekrar dinlemekten. O zaman cumartesi şarkımız bir klasik olarak Maskeli Balo olsun diyorum sevgili okurlar ama 'Deliler'i de yok sayamam ki. Peki ya 'Fırtına' ağlamaz mı ardından? Seçin, beğenin, dinleyin. İyi bir hafta sonu geçirmeniz dileğiyle, hoşçakalın!
"...Yaktım gemilerimi
Dönüş yok artık geri
Tak etti canıma bu maskeli balo
Bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri..."