Bir Sıkıntının Eşiğinde: “Martı Jonathan Livingston”
26 Ekim 2018, CumaTweet |
Çoğu zaman aitlik hissi ile doyrulmadığımız bir hayatın içinde yaşadığımızı hissederiz. Bir yetmezin içinde aynılığı tekrar ediyor gibiyizdir. Ağzımızda bir homurtuyla, mutluluğun ötemizde ve berimizde olmadığına kanaat ederiz.
Bir gerçekliğin işareti gibidir bu homurtular. Tıpkı küçük Martı Jonathan’ın yaşadığı gibi. Richard Bach okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır. Sürüsünden ayrılmak isteyen Martı Jonathan’ın hikayesini.
Jonathan’ın kalbinin şurasında ona özgürlüğü keşfet diyen bir ateş yanmaktadır. Çünkü o tüm gününü teknelerin arkasında yiyecek savaşı yapmak için uçarak geçirmeyi yeğlemez. Balıkçıların bayat ekmek ve küçük balıklar attığı sahil, bir martının sevineceği tek yer midir? O daha yükseklere uçmak, uçma sınırlarını zorlamak, özgür olmak ve tüm bunlar için kendini eğitebilmek ister.
Martı Jonathan sonsuz bir mavinin içine doğru özgürce süzülmek, denizle gök arasında kavisler çizmek, denize doğru pikeye geçmek, kayalıkların ötesine erişmek ve kanat hareketlerini hızın en doruğuna doğru denemek ister. Çünkü Jonathan, bir martının özgürlük için uçma sınırlarını aşabileceği bilgisiyle sezinlenmiştir.
Ve Jonathan tüm bunlar için sürüsünden uzakta, tek başına çalışmalar yapar. Garipsenir, hoşnutsuz bakışlar ve sözlerle karşılanır. Martı Jonathan dışarıda bırakılır.
Evet. Hikayenin bendeki tadı işte böyle başlıyor. Aslında her birimiz Martı Jonathan'ın cesaretinde olmak isteriz. Her birimiz bize fısıldanan o sesi takip ederek başka bir geleceğin mümkün olduğunu bilmek isteriz. Geleceğin bir zamanında, kendimizi gerçekleştirdiğimiz o noktanın şuana uzanan vaadini duyumsarız. Huylanırız.
Bir heves kıvılcımıyla yankılanırız.
Hepimiz bir sıkıntının eşiğinde bir şeylerin yanlış gittiğini fark ederiz.
Hepimiz o sıkıntının eşiğinde, belirsiz olan belirsin isteriz.
Ve sorular içinde hercai olmayan bir soru karşılar bizi. Ya biz başka bir hikayenin kahramanı isek. Ya başka bir hikayenin kahramanı isek biz? Bu soru, sorular içinde hercai değildir. Çünkü insanı ancak kendi sesi sınayabilir.
Ve Martı Jonathan Levingston.
Onun hikayesi uçmanın doruklarında, mavinin çağırdığı yükseltilerde yeni arkadaşlar edinmesiyle devam etti. Kendisini dışarıda bırakan sürüye gerisin geri dönerek onlara uçmanın bilgisini öğretmeye bile isteklendi. Onlar da uçsun istedi. Onlar da yüce martının bir parçası oldukları kavrayışı ile parıldasınlar istedi.
Ve Martı Jonathan Levingston. O sadece bir martı kalbinin isteyebileceğini istedi…