KENDİMİZ OLMAK!
5 Haziran 2017, PazartesiTweet |
Bazen başıma gelir…
Köşe yazmak istersiniz ve bunun için oturursunuz klavyenin başına…
Ama parmaklarınız dokunmak istemez tuşlara…
İnsansınızdır…
Bu yüzden de ‘normaldir’ dersiniz, kendi kendinize…
Ama bir taraftan da yazmanın bir ‘sorumluluk’ olduğunu, ‘gereklilik’ olduğunu, ‘ihtiyaç’ olduğunu, hatta bazı durumlarda da ‘zorunluluk’ olduğunu bilirsiniz...
Kendimi çok iyi tanıdığım için de bilirim ki böyle anlarımın öncelikli sebebi, genellikle ‘anlaşılamama’ ‘doğru olana sahip çıkamama’ gibi nedenlere dayanır…
Böyle anlarımdan çoğu kez nefret ederim; ama aynı zamanda da mutluluk duyarım.
Nefret ederim; çünkü bu anın, yaşamın beni sıkıntıya soktuğu zamanlardan olduğunu, bir şeylerin öldüğünü ve benim de böyle anlarda kendimi çaresiz hissettiğimi bilirim.
Mutluluk duyarım; çünkü bir şeylerin öldüğünü hissettiğim böyle anlarda, yaşama dair çok daha güzel şeylerin doğduğunu bilirim...
Böyle anlarda, 'nasıl olunacağının bilinmemesinden kaynaklanan gücü' ile şımaran ‘yaşamın’ karşısına daha güçlü çıktığımı hissederim. “Sen istediğin kadar bilinmez oluşundan kaynaklanan gücün, en büyük silah olduğunu düşün” derim ve ona, yani yaşama karşı mücadele etmenin sihirli formülünü sınırsızca haykırırım: Kendimiz olmak...
SÜREKLİ BİR KAVGA
İnsan olarak, her nedense, var oluşumuzu tanımladığımız “yaşam” denilen şeyle sürekli kavga ede gelmişiz. Adına da ‘yaşam kavgası’ demişiz.
Ama kendisi olması gerektiğini bilen insanlar için yaşam bir kavga değil, bir ‘olma’ halidir.
Kendisi olmayı başaran insanlar, en zor anlarında bile mutlu olmayı başaran insanlardır.
Kendisi olmayı başaran insanlar, en zor anlarının kendilerine sunulmuş bir fırsat olduğunu, bu fırsatın da kendilerine ‘gizem dolu’ bir ‘sıçrama taşı’ görevi yaptığını bilirler.
Kendisi olmayı başaran insanlar, en önemli bilginin “kendini bilmek” olduğunu bilenlerdir.
Kendisi olmayı başaran insanlar, ‘bilgeliğin’ yeri geldiğinde ‘kabullenmek’ yeri geldiğinde de ‘savaşmak’ olduğunu anlayanlardır.
Kendisi olmayı başaran insanlar, cesaretin yaşamdaki anlamının farkına varanlardır.
Kendisi olmayı başaran insanlar, bir başkasını en iyi anlayan ve algılayanlardır.
Kendisi olmayı başaran insanlar, 'kendimiz olmamanın' bir başkasına yaşam boyu kölelik yapmak olduğunu bilenlerdir.
YAŞARKEN ÖLMEYİ TERCİH EDENLER
Ve kendisi olmayı başaramayan insanlar:
Hep başkalarının kendi adına karar vermesini tercih edenler, ‘sahiplenilmek’ isteyenlerdir...
En kötüsü de hayatlarını, son nefeslerine kadar ‘sığınacak yer arayarak’ geçirecek olmalarıdır.
Ve onlar sevginin bir tutku, bir duygu olmadığını hiçbir zaman anlayamazlar.
Ve onlar sevginin, insanın insanı ‘tamamlaması’ olduğunu fark etmeden yaşam sürerler.
Ve ne yazık ki onlar, kendisi olmayı başarabilmiş insanların, insana sunabileceği en değerli şeyin, ‘hesapsız, plansız hoşgörü' olduğunu bilmeden, yaşarken ölmeyi tercih edecek olanlardır.