Neden insanlarımız ölmeden anlamıyoruz?
21 Mayıs 2014, ÇarşambaTweet |
Yakın tarihe baktığımızda olaylar ve sonrasına baktığımızda hemen hemen benzer sonları görürüz. Yaşanan olaylar ve vakalar sonrası bir kesim der ki; olay en kısa sürede sonuca ulaştırılarak gereği yapılacaktır. Diğer kesim tepki gösterir “Devlet nerede” ve "Kahrolsun Hükümet" ve "Hükümet İstifa" seslerini çokça dururuz.
Oysa yakın tarihe baktığımızda en büyük acıları terör olaylarında yaşamışız ve her defasında yine benzer meseleler ortaya çıkmıştır. Herkes meseleyi kendi yönünden bakmış ve yine herkes “gereği yapılacaktır” demiş, ne zamana kadar? Son 3-5 yıldan bu yana artık terör konusunda ortak akıl ve fikirler meseleyi bir noktaya getirmiştir.
Diğer bir meselemiz deprem felaketidir. Evet her depremde devletimiz en üst seviyede yardıma koşmuştur, ancak yaşanan bunca acıya karşı hala daha bu ülkede en büyük risklerden biri olası bir depremdir. Arama kurtarma ekipleri kağıt üzerinde vardır, belki depolarda vardır, ama Allah korusun olası bir depremde bu kişi ve depolar olur mu? Ulaşılabilir mi? Bu belli değil.
Sürekli yaşanan ve hiçbir zaman birinci gündem olmayan trafik terörü vardır bu ülkede. Ama alınan tedbirler tamamen ceza üzerinedir. Peki çözmüşmüdür? Hal ortada her gün onlarca ölen vatandaşımız var ve hala özellikle Aydın'da anormal trafik cezaları yazılmaya devam ediyor...
Daha küçük çaplı yaşanan benzer onlarca olay yaşanmış ve hep olay olup bittikten sonra malum basın açıklamalarını duyarız. Peki neden bize ders olmaz? Çünkü biz halk olarak böyleyiz ve böyle istiyoruz ki sonuçlar hep aynı..
Allah hiçbir millete benzer acılar yaşatmasın. Soma yüreğimizi yaktı ve ben bazen izleyemedim, çünkü yüreğim dayanmadı. Kendimi o insanların yerine koydum ve her defasında gözyaşlarıma hakim olamadım. Ülkemizin her yerinde de benzer bir durum yaşandı.
Olayın akabinde hemen bakıyoruz, başta borçları olmak üzere yarına dair para yardım ve destekleriyle acılı ailelere katkı verme yarışına gidildi. Bu yardımseverlik çok güzel ve alkışı hak ediyor, ama neden bu insanlar yaşarken bu aklımıza gelmez? Şimdi bu yardımlarla o insanların gidenleri geri gelecek mi? O paralar ne kadar mutlu edecek?
Ülkemizde gelir dağılımı ve insanların yaşamlarındaki zorluklarını anlamak ve onlara yardım etmek için illaki ölmeleri mi gerekiyor? Bugün ülkemizin hangi alanında sorun yok? Sanayideki Sanatkarlar perişan, Köylü devlet desteği ve kredilerle ayakta, gençler gelecekten kaygılı ve iş bulamıyor? Ama toplumumuzda ekonomik olarak güçlü olanların hiçbir şekilde sahip olduğu kaynakları paylaşma gibi bir derdi yok. İnançlı ve inançsız, zengin ve çok zengin hiç fark etmiyor. Elindeki mal ve mülk ne kadar çoğalırsa o kadar güçlü olduğunu ve çevresine karşı yardımseverlik değil de gövde gösterisine gidiyorlar. Bazı kişilerin yaptığı sorumsuz harcamalar çevresine anormal zararlar veriyor, ama kimse bunu yüksek sesle söyleyemiyor çünkü “ağam duyarsa kızar” mantığı ön plandadır. Oysa lafa geldiğinde herkes doğudaki ağalığı eleştirir, batıda ne farkı var?
Bizler öncelikle mesleki eğitimi yeniden düzenlemeliyiz ve kaliteli insan yetiştirme konusunda kalıcı ve hedefe doğru sürekli gelişim gösterecek bir sistem kurmalıyız. Biz çıraklıktan gelme Ustalık Belgesi sahibi sanatkarlar iyi biliriz ki, meslekler okulda öğrenilemez. Diploma ile Ustalık Belgesi aynı şeyler değildir. İşçi sağlığı ve işyeri güvenliği kanunu doğru bir kanundur, bu yalnızca bizleri “hukuki” sorumluluktan kurtarır. İş kazalarında birinci öncelik işçi eğitimi ve işe göre yetişmiş elamanlarla mümkündür.
30 yaşına kadar üniversitede "sen şu veya bu olacaksın" diye yetişen gençleri 30 yaşından sonra sokaklarda iş arayan ve “ne iş olsa yaparım abi” dedirten sistem ve şartlar sorgulanmalıdır. Evlenen ve ailesi çocukları için paraya ihtiyaç duyan insanlar evet ne iş olsa yaparlar, ancak işi bilmezler. Çünkü o iş için eğitim almamışlardır. Burada suçlu sizce kim? Diğer taraftan İŞKUR kursla 2 ayda usta yetiştiriyor, sizce bu kişiler 2 ayda usta mı oluyor?
Yaşanan kaza sonrası tartışacağımıza baştan tartışıp tedbir alma noktasına gitmezsek bu gibi sorunları hep yaşar gideriz. Yazılı kanunlar uygulanmadığı sürece hiçbir anlam ifade etmezler. Biz önce insan yetiştirmeyi ve hak edenin hak ettiği yerde iş bulmasına imkan vermek durumundayız. Kazanın yaşandığı maden firmasının basın açıklamasının özetini seyretmek bile beni çıldırttı, o kadar basit ve olaylara uzak bir idarenin de temeli “ağam bilir” mantığından kaynaklanmaktadır. Kimse güçlü gördüğünün önünde eğilmemelidir. Hak edenin önünde eğilmek gerekir. Hak etmeyene 'sen hak etmiyorsun" diyemedikçe daha çok yıllarımız boşa gidecektir.
Gelin hep birlikte en yakınımızdan başlayarak sorgulayalım; kim yaptığı işi layıkıyla yapıyor? Biz haklının mı, yoksa güçlünün mü yanındayız? Eğer biz haklının yanında olursak, inanıyorum ki insanlarımız ölmeden hak ettikleri değeri alacaklar ve vereceklerdir. Soma Şehitlerimize Allah rahmet eylesin, yakınlarına ve halkımıza başsağlığı diliyorum.