Yorum sizin
24 Temmuz 2014, PerşembeTweet |
‘Bir esnafı asık surat, bir babayı hayırsız evlat, bir yiğidi huysuz avrat, bir şoförü aşırı surat yıkar.’
Bu dörtlüğü Çine’nin birçok işyerinde görmeniz veya okumanız mümkün. Bu hafta ne yazayım diye düşünürken, birden aklıma okul yıllarımda Çine’nin tablosu geldi.
Çok uzağa gitmeyeceğim, Çine’nin 20 yıl önceki tablosu…
O yıllarda çok fazla kalabalık olmayan cadde ve çarşılarda gezdiğimi hayal ettim. Esnaf kendinden emin, rahat ve yüzü adeta huzur dolu müşteri bekliyordu. Çarşıdaki herkes sanki bir büyük aile gibiydi… Yanlış yapanlar mutlaka bir şekilde uyarılırdı. Sevinçler ve üzüntüler paylaşılır, akşam dükkanı kapatırken de insanlar hallerine razı olurdu. O huzur ve mutluluk eve götürülür, akşam sofrada ne varsa herkes memnun otururdu.
Dışarıda ise, sakin, nereye gideceğini bilen ve yüzü güleç insanlar…
Az okul, az öğretmen ve daha az bilgi olmasına rağmen insanlarda hayret verici bir sağduyu hakimdi. İnsanlar başkalarıyla birlikte yaşamanın getirdiği sorumluluklara sahipti ve paylaşıyordu.
Daha az doktor, daha az hastane ve daha az ilaç vardı, ama insanlar daha sağlıklı ve mutluydu.
Ne kadar zengin olursa olsun, mütevazı yaşayan, yardım eden, gösteriş budalası olmayan bilge insanlar yaşıyordu.
Sözü senet olan bir toplum, verdiği sözü yerine getirmek için evini, ceketini satabilen insanlar yaşıyordu. Tüketim çılgınlığı yoktu. Ayağını yorganına göre uzatanlar çoğunluktaydı.
Mühendis yok, uzman yok, ama daha az sorun vardı.
Ve bugün; Sizin yaşadığınız ve benim de gördüğüm manzara şöyle;
Malını satamayan, borçlarını nasıl ödeyeceğinin hesabı içinde bunalan, bitmek bilmeyen ihtiyaçları nasıl karşılayacağını şaşıran, 'bunları alamıyorum' diyemeyen ve bu sıkıntılar içinde işyerini kapatıp evine gidenler… Eve eli boş gelen ve bu yüzden asık yüzle karşılanan, arkasından tartışmaların getirdiği ayrı bir huzursuzluk. Sofrada her türlü yemek olmasına rağmen, sofraya oturamayan aile manzaraları…
Dışarıda koşturan, gergin ve yüzü asık insanlar…
Okul, bilgi, öğretmen ve diğer imkanlar bol olmasına rağmen bencil, umutsuz, idealsiz yetişen nesiller… Yanlış yapan diplomalılar…
Çok doktor, çok hastane ve çok ilaç var, ama insanlar daha çok hasta ve mutsuz.
Paranın en önemli değer olarak sayıldığı, bazı zenginlerin gösteriş için para harcadığı, fakirliğin sadece tembellik olarak algılandığı, çok az kimsenin gelirine göre harcama yaptığı ve hiçbir sosyoloji ilminin izah edemediği garip bir toplum…
Borçlarını zamanında ödememenin bazılarınca kurnazlık sayıldığı, güvenin ortadan kalktığı, verilen sözlerin değer taşımadığı kalabalıklar…
İşte, son yılların manzarası…
Şartlar, ihtiyaçlar, dünya değişti ne yapalım diyebilirsiniz. Ancak, ne olursa olsun, esas olan insanın mutluluğu ve kalp huzuru ise cevap daha farklı olabilir.
Ben sadece iki farklı pencere açtım ve bakmanızı istedim.
Karar sizin…
***
Yaklaşan Mübarek Ramazan Bayramını'zı en kalbi duygularımla kutlarım. Sağlıklı ve mutlu bir bayram geçirmek dileğiyle…