Lokumlu Bisküvi
20 Şubat 2019, ÇarşambaTweet |
Çocukluğumun en lüks yiyeceklerinden biriydi lokumlu bisküvi. Haftada bir ya da iki kez evin yüksek yerlerinde bulunan tencerelerin içinden çıkarırdı annem. İki bisküvinin arasına lokumu iyice yayarak yerleştirir ve yedirirdi. İkincisini çoğu kez yiyemezdim, bir sonraki haftayı beklemek zorunda kalırdım. Heyecanla, tebessümle ve değerini bilerek beklerdim. Okuldan geldiğimde ekmeğin üzerine sürülen yoğurt, anneannemin yaptığı sıcacık köy ekmeği ya da eve her döndüğümde yer ocağındaki tavaya bakışım, ocağa bir odun da ben sıkıştırır pişsin diye beklerdim. Çocukluğum köyde geçtiği için ve maddi durumumuz çok imkân vermediğinden pazara gitmek lükstü. Kendi bahçemizden yetiştirdiklerimizi, konserveleri, kurutmalıkları vb. gıdaları tüketirdik. Pazara gidildiğinde istediğim cips ve farklı atıştırmalıklar olurdu. Pazara sabah köyde arabaları olanlar ile gidilir ve geç saatte dönülürdü. Saatlerce beklerdim, istediklerimin gelmesini. Orada yaşadığım kadar saf ve korkusuz heyecanı çok az yaşadım sonra. Aile büyüklerimiz pazardan döndüğünde ilk aradığım istediklerim olurdu. Çoğu zaman hepsini hemen yiyemezdim, birazını diğer güne saklardım. Birçok meyveyi sebzeyi yıkamadan yerdik. Zehirlenmek şöyle dursun, tadı bambaşkaydı. Sanırım toprağın ve onu işleyenlerin temizliğindendi. İşin oyun kısmı bambaşkaydı. Bir arkadaşım vardı köyde, zaten yaş grubumdan da birkaç kişi. Son yıllarda çok görüşemiyoruz ama değerimizi bilirdik. Ne onun isteği olurdu ne benim, ikimizin mutlu olacağı şeyleri yapardık. Küçük taşlardan tavuklar, küçük çubuklardan inekler, mandaldan futbolcular… Pazardan çok fazla oyuncak almazdık, aldığımda da oyuncakları genelde çabuk parçalardım. Nüfusu yaklaşık 100 kadardı köyümüzün ama gördüler mi bizi başımızı okşamadan, cebimize yiyecek bir şeyler sokuşturmadan bırakmazlardı amcalar-teyzeler. Çıkarsızca toplanılır, herkes evinde ne varsa getirirdi. Yenilir içilirdi. Sonunda kimse kimsenin getirdiğini eleştirmezdi. Teşekkür edilirdi. Az olduğu için mi değerliydi yoksa değerli olduğu için mi azdı bilmiyorum. Fakat şunun çok iyi farkındayım, mutluydum ve mutluluğun kıymetini çok iyi bilirdik. Bize mutluluk satan yoktu, kendi mutluluğumuzu kendimiz yaratırdık. Sonra biraz büyüyünce, kalabalık ve her şeyin daha kolay ulaşıldığı yerlere taşındık. Oralarda mutluluk daha azdı. En azından benim yaş grubumdakiler için, en azından benim için. Onlara happy meal (mutlu yemek) satmaya başlamışlar. İstenilen şeylere ulaşmak daha kolaydı ama değeri azalmıştı. Oyunlar da oyuncaklar da çoktu ama fiyatı yüksekti, kıymeti bilinmiyordu. Bizim köyün bin katı fazla insan vardı ama çok az kişi çocukların kafasını okşuyor, onları görünce tebessüm ediyordu. Köyden taşınınca annem bile eskisi kadar benimle ilgilenemez olmuştu. Çok çalışıyordu. İmkânlar çoktu ama faydalanmak çok pahalı olduğu için. Yıllar geçtikçe, benim heyecanla beklediğim hiçbir şeyin heyecanı kalmadı. Köyden taşındığımızda anneannem ve dedemi görmek çok zor gelirdi. Aramızdaki mesafe 30 km. kadardı. Gözümde nasıl büyürdü. Bugün aramızda yaklaşık 500 km. var. Nedense eskisi kadar uzak gelmiyor. Sanırım içinde emek, alınteri ve sabır olan her şey daha güzeldi. Ne aklım bu kadar yüklüydü ne kalbim. Geçen yıllar ve değerler ters orantılı ilerliyor. Dünya hızlandıkça kalplerimiz yavaşlıyor. Tüm bunlara rağmen dünyada çocuklar açlıktan ölüyor. Neden mi? Koca koca birkaç adamın gözü doymadığı ve tek değerli kendileri oldukları için. Geleceğe olan güvensizlik arttıkça geçmişe özlem büyüyor… Çocukluğumda bana değeri, sabrı, sevgiyi, emeği öğreten annem, anneannem ve dedem başta olmak üzere emeği olan herkese sonsuz teşekkürler. En güzel ve en anlamlı okulumdunuz.