dijital detoks
24 Eylül 2016, CumartesiTweet |
Sosyal medya her geçen gün birimizi daha gerçek hayattan koparıyor fikrimce. Ben elime telefonu aldığım zaman, bazen karşımda oturan insanı ciddi ciddi dinlemiyorum, dinliyormuş gibi yapıyorum. Bir de pişkin pişkin "Sen anlat ya, ben dinliyorum seni" dediğim de oluyor, inkar edemem. Facebooktan çıkıp instagrama giriyorum. Orayı talan ettikten sonra biriken snapleri izliyor, birkaç snap de ben atıyorum. Twitterda takip ettiğim fenomenler bugün nasıl şakalı şeyler yazmış bir de oraya bakıyorum. Whatsapp mesaim zaten hiç bitmiyor. Ekşi sözlüğü es geçemem. Onedio'ya da mutlaka bir selam veririm. Muhabbeti sararsa saatlerce takılıyoruz beraber. Birkaç kişisel blog var en yakından takip ettiğim. Düzenli olarak, her gün mutlaka ziyaret ettiğim 10 tane sosyal medya uygulaması ve web sitesi var. Sayı zaman zaman artıyor ama azaldığı görülmedi. Tamam, ilgi alanlarıma göre edindiğim bilgileri de yok sayamam fakat öldürdüğüm zaman daha çok. 7/24 saçma sapan vakit harcamaya bayıldığımı fark ettiğimde kendim için üzüldüm. "Bu yaşta bu verimsizlik, bravo bana" dedim. Bir olay karşısında bir tepki vereceğimiz zaman bile kendi cümlelerimizi kullanmamaya başladık. Kendimize has cümlemiz mi kalmadı ne? Sosyal medyanın popüler kelime ya da cümle kalıplarıyla hayatımı geçirip dağarcığımı daraltma korkusu biraz dank etti bana. Espri üretmeye de gerek duymuyoruz mesela. Hazır yapılmışı, 25 bin retweet almışı var ne de olsa...
Kiminle, nerede, ne zaman, ne yaptığımızı sürekli birilerine gösterme çabasına ne ara girdik biz? Daha on sene önce "İnternete fotoğrafım düşecek" korkusu yaşayıp avatar kullanan insanlar değil miydik? Ne ara bu kadar haşır neşir olduk da kendi kendimize, 24 saatlik gün için 217 fotoğraflık "Bugün de böyle olsun :)" isimli albümler falan yapmaya başladık? Yani başladılar. Bu kısıma ben dahil değilim.
Sürekli "Başını şu telefondan hiç kaldırmıyorsun" cümlesini duyuyor ve her duyduğumda "Of amma mesele oldu ha!" diye geçiriyorum içimden. Ama karşımdaki "Tamam ya, bırakıyorum" olarak duyuyor. Sekizinci dereceden insanların ne paylaştığına bakacağım diye en yakınındaki insanların suratına bakmamanın normal bir yanı yok. Mesajlaşırken şöyle özledim, böyle özledim deyip gözlerinden kalp çıkan emoji göndermek çok kolay. Tek tıklık mesele. Ama bir araya gelince o telefondan elini indireceksin ki samimiyetin belli olsun. Telefona çok vakit harcıyoruz diye bizlere kızan anne babalarımız bile akıllı telefona kavuşunca bizlerle yarışır hale geldi. Biri bizi durdursun, mesela kendimiz.
Durum bu kadar vahim bir hale gelince "dijital detoks" da yaygınlaştı. Bir an durup "Ne yapıyorum ben manyak gibi ya?" diyenlerin vicdan rahatlatma yolu. Bir gün boyunca, bir hafta boyunca artık paşa gönlünün el verdiğince kendini teknolojiden uzaklaştırmana verilen isim. Kendini hatırlaman için biçilmiş kaftan! Ben de vicdanen sızı çekiyorum, çünkü yapmak istediğim ama hep ertelediğim bir sürü şey var. "Zaman yok" bahanesinden sıkıldım. İnsan kendine kazık atmamalı. Telefonla uğraşmak yerine yapmak isteyip de ertelediğim birçok şeyi gerçekleştirebileceğimi biliyorum. Bu hafta sonu da bunun startını veriyorum sevgili okurlar. Hoşgeldin dijital detoks partisi. Umarım iyi anlaşırız da günlük hayatıma da yansırsın bir nebze. Tazelenmek lazım, çünkü bunu istiyorum!
***
Bu hafta Nil Karaibrahimgil'in "Kelebeğin Hayat Sırları" kitabından yazılarını müzikle birleştirdiği serisinin ilki olan 'Gençliğime Sevgilerimle' isimli videosunu açıp dinlemenizi öneriyorum. İçinde güzel öğütler barındırıyor. Öğüt dedim diye kulağınıza korkutucu gelmesin. Gaza bile getiriyor; müzikli, ritmli böyle... Videodan bir alıntıyı aşağıda paylaşıyorum:
"...Birkaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Onları kaybetme. Her şey değiştiğinde senin en orijinal halini bilip sevenlere ihtiyacın olacak. Kendini onunla bununla karşılaştırma. Başkaların kriterlerine göre seçim yapma! O zaman başkalarının gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var, senin yolun başka yokuşların başka!...
...Ceplerden, bilgisayarlardan televizyonlardan uzak bir saat ayır kendine. Kendinle sosyalleş yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Hayatın, sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle, deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme. Yalnızlığın hariç her şeyi paylaş. Çünkü hayat paylaşınca güzel...
...Her gün bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin? İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana..."
Sevdiklerinize vakit ayırabileceğiniz, iyi bir hafta sonu geçirmeniz temennisiyle...