Kahvaltı aşkına!
8 Ekim 2016, CumartesiTweet |
En sevdiğim öğündür kendisi. Severim sevmesine ama her gün de yüz göz olmam mesela. En iyi ihtimalle haftada iki gün otururum bir kahvaltı sofrasına. Ucu ucuna yaşayan, ucu ucuna yetişen bir insanım. O yüzden her gün faydalanamıyorum bu en sevdiğim nimetten. Elime bir poğaça ya da tost alıp da "Kahvaltı yapıyorum" diye kandıramam kendimi. Çünkü aradığım şey alel acele bir sunum hazırlamak değil, öğünün keyfini çıkarmak.
Çay bardağının içinde topaç gibi dönüp duran çay kaşığının sesiyle uyanmak bana tarifsiz bir mutluluk veriyor. Alarm sesi olsa kullanırım o derece. Gözümü hafif hafif açıp gülümser ve öbür yanıma dönerim biraz da. Mutfaktan çıkınca sağa dönüp düz yürüyen, oradan da ilk sağa dönüp odama teşrif eden sıcacık ekmek kokusunu da ciğerlerimde hissettiğim an kalkma vakti gelmiş demektir. Kokuyu takip edince huzura ermiş oluyorum zaten.
Yüzümdeki yastık iziyle günaydınlaşma faslından sonra beş dakika hiçbir şeye dokunmadan sadece otururum masada. "Ooo merhaba domates!" , "Peynir de buradaymış!" , "Sucuk, o ne kızarmışlık öyle" falan filan derken bir kaynaşma faslı yaşıyorum içimden. Zeytinyağının içinde parıl parıl parlayan zeytinleri süzerim, birazdan ilk hamlede çatalıma gelmeyeceklerini bildiğimi ima eden gözlerle...
Ekmeği soğutmadan başlamak lazım. Çaydan bir yudum aldıktan sonra, ekmekten bir lokma koparıp zeytinyağına banarak kahvaltının startını veririm. Missss... Peynir ve çilek reçelini birbirine çok yakıştıranlardansanız ağzınızın tadını biliyorsunuz bence. Ben bu ikiliyi herkes yakıştırır sanıyordum ama birkaç kişiye şahit oldum ki yan yana durmasını bile saçma buluyorlar.
Yavaş yavaş, dinlene dinlene, çayları tazeleye tazeleye, bol lak laklı bir kahvaltı yapmak sevilip özlenmez mi hiç? Oldum olası kahvaltı alışkanlığım yoktu, hala da aynı devam ediyor. Bu öğüne olan aşkımın sırrı belki de sınırlı sayıdaki kavuşmamızda saklıdır, bilemem.
Uzun uzadıya kahvaltı faslından sonra masanın hemen toparlanması hiç şart değil bence. Çünkü aceleye lüzum yok. Orta şekerli Türk kahvesi eşliğinde bir sigara yakıp içelim, sonra hepsini birden kaldırırız masadan. Çünkü o bardaklar, tabaklar tezgahın üstüne park ettiği zaman "İki dakika durlayıvereyim, makineye dizivereyim" dürtüsü geliyor ve keyiften eser kalmıyor. Ne gerek var?
***
Mutlu uyanmanın herkesçe kabul edilen bir örneği de 'Hababam Sınıfı Uyanıyor' filmindeki yatakhane sahnesi. 'Neler Oluyor Hayatta' şarkısıyla gözlerini açtıkları hani. Bu haftanın şarkısı da bu olsun. Hatta çok da güzel alarm sesi olur aynı zamanda. Kulağında Kemal Sunal'ın, Halit Akçatepe'nin, Adile Naşit'in neşeli sesi... Bu şarkıyı Kuzey Köker'den de dinlemenizi öneririm. Çok tatlı bir çocuk ve Soner Arıca ile birlikte birçok şarkıya eşlik ediyor, daha da neşe katıyor.
"...Neler oluyor hayatta
Bir de şu rüya gerçek olsa olsa
Sabah olup uyanınca
Her şey yine aynı kalsa
Uzun desem uzun değil
Bir yol var önümde
Yeşil desem yeşil değil
Beyaz bir elbise
Gümüş desem gümüş değil
Altın bir yüzükle
Bana bakıyor gülümsüyor
Hayırdır inşallah
Hey!..."