Bir İnstagram Eleştirisi: “Gösteriyorum Öyleyse Varım”
1 Şubat 2018, PerşembeTweet |
Descartes'in ünlü "Düşünüyorum öyleyse varım" sözü, bizler için "Gösteriyorum öyleyse varım"a dönüştü. Artık her birimizin sosyal medya ağlarında sürdürdüğü bir kimliği var. Facebook ve İnstagram gibi sosyal medya ağlarında yaşam bulan; "ekle", "paylaş", "düzenle", "filtrele", "etiketle" gibi butonlarla üzerinde kontrol sahibi olunan ve estetik yönleriyle ön plana çıkarılmış kimlikler. Bu kimlikler, görüntülerle destekleniyor ve görüntüler hata payı taşımayacak kadar bilinçli bir şekilde seçiliyor. Amaç ise kişinin, takipçileri üzerinde kendisiyle ilgili olan algıyı şekillendirmek. Buna "benlik sunumu" yada "izlenim yönetimi" de denilebiliyor.
Bu açıdan bakıldığında paylaşılan fotoğraflar, çeşitli anlamlar içeriyor. Bunlar; “çok gezip eğleniyorum, hayat bana güzel”, “kazancım ve hayat standardım işte bu kadar yüksek”, "tek başınayken özgürüm ve böyle çok mutluyum", “bakın bedenim ne kadar çekici”, "giyim tarzım başlı başına modadır zaten", “kocacığımla mutluluğun zirvelerindeyiz", “ben karizmatik adamım, olanaklarım geniş”, "büyük bir aşk yaşıyoruz" vb. gibi vurgulardan oluşuyor. Özet olarak bunlar; kişinin yaşamını, tarzını, tercihlerini ön plana çıkaran ve kişinin nasıl biri olduğu ya da nasıl algılanmak istediği ile ilgili mesajlardan oluşuyor.
Ve gündelik hayatın gösterisi, karşılaşılabilecek şu sıradan örnekteki gibi öne geçiyor: Yer bildirimi yapıldığında size prestij kazandıracak güzel bir mekana gitmeyi tercih edersiniz. Siparişlerin yeni geldiği ve birbirinize dönük sohbetin daha başlamadığı bir acelecilik içinde, karede yer alan herkesin aynı anda kendini güzel/yakışıklı bulacağı kadar çok sayıda fotoğraf çekilirsiniz. Seçilen fotoğraf ise çeşitli filtreler uygulanılarak ve üzerinde ışık, kontrast, gölge gibi ayarlamalar yapılarak en kusursuz hale getirilip paylaşılır. Ardından gösterinin ödül dolu ikinci perdesi başlar. Paylaşılan fotoğraf, kimlerden kaç beğeni alacak ve kimler yorum yapacaktır. Herkes görünürde yan yanadır ancak zihinler, sosyal medyadan gelecek bildirimlerde asılı kalmıştır.
Arkadaşlarla bir araya gelme eylemi, gösterinin nesnesine dönüşmüştür artık. Bir yerde bulunduğunu göstermek, bulunmanın; buluştuğunu göstermek, buluşmanın; eğlendiğini göstermek, eğlenmenin önüne geçmiş ve böylesi daha çok haz verir hale gelmiştir.
Öte yandan bizler başkalarının gösterisinin tanığıyız da. İnsanlar, ünlüsünden ünsüzüne kadar "Gösteri Toplumu"nun birer üyesi gibi davranıyor. Diğerlerinin yaşam zenginliği ile kendininkini kıyaslayıp, güzel yaşadığını kanıtlamak için daha çok görüntü paylaşması gerekiyormuş gibi hissediyor. Bu ise daha daha çok mekan, daha çok kıyafet, daha çok eğlence ve kısaca boş zamanın daha çok tüketim odaklı değerlendirilmesi demek. Göstermek için tüketmek, tüketirken göstermek ve bunun karşılığında ise beğenilmek. İşte bu, herkesi davetkar bir şekilde kendine çağıran büyü.
İnsanlar, bu şekilde fark edilmek istiyor. Birikmiyor bir şey. Yanıyor, parlıyor, beğenilmekten başı dönüyor, sönüyor ve hemencecik yenisi yaratılıyor. Tıpkı İnstagram hikayeleri gibi. Anlık ve uçucu. Dilimizde yer eden “hikaye yazmak, hikaye anlatmak”; İnstagram'ın bize deneyimlettiği şekilde “hikaye eklemek, hikaye izlemek” yönünde çeşitlendi. "Anlatı"nın yerini "görüntü" aldı. Artık insanın insanla karşılaşması değil, imajların imajlarla karşılaşması söz konusu. Ve bir yığıntı olarak imajlar, imaj egemen dünyanın varlığa dair tek kanıtı...