Takip Et

SON DAKİKA

Prof. Şendur: Kış, sedef hastalığını tetikliyor

3 Şubat 2016, Çarşamba 10:12

     


Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) Araştırma ve Uygulama Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Neslihan Şendur, kış mevsiminde enfeksiyonların daha çok tetiklediği Psoriasis'in (Sedef Hastalığı) her yaş grubunda görüldüğünü ifade ederek, “Sedef hastalığı bulaşıcı değildir. Toplum, bu hastalıktan korkmasın ve hasta kişilerle el sıkışmaktan kaçınılmasın” dedi.

(FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

Ege Bölgesi’nde sedef hastalığının; vücutta beyaz lekelerle giden, üzerinde kabuk olmayan, kırmızılık olmayan, sadece beyaz deri renginde değişikliğe neden olan vitiligo (ala) hastalığıyla karıştırıldığını ifade eden Neslihan Şendur, sedef hastalığının kırmızı bir zemin üzerinde beyaz kabukları olan bir deri hastalığı olduğunu söyledi.

“DİZ VE DİRSEKLERDE DAHA ÇOK GÖRÜLÜYOR”

“Sedef hastalığı en çok dizlerde, dirseklerde yerleşir, beyaz kabukların rengi, bildiğimiz sedefe benzediği, çok beyaz ve pul pul döküldükleri için bu isimle biliniyor” diyen Prof. Dr. Şendur, hastalığın oluşma sebebinin bilinmediğini belirtti. Şendur, sedef hastalığının oluşumuyla ilgili şöyle konuştu:

“Genetik özelliklerin etkili olduğu üzerinde duruluyor. Enfeksiyonlar, psikolojik rahatsızlıklar, ruhsal durum bozuklukları, boğaz ağrısı, diş ağrısı olan kişilerde hastalığın arttığını gözlemliyoruz ve buna saçılım adını veriyoruz. Başlangıçta hastalık; dizler, dirsekler, saç derisi, kalça, kaba etlerde, travmaya maruz kalan yerlere yerleşiyor. Çarpma vurma gibi olaylara maruz kalan sert yüzeylerde daha çok ortaya çıkıyor. Eklemlerin dış yüzlerinde yerleşiyor, tırnakları tutabiliyor ama ağız içinde, göz içinde görmüyoruz. Bazen cinsel organları tutabiliyor. Saç derisini zırh gibi kaplayabiliyor. Hastalar kendilerini başlarında sürekli şapka varmış gibi hissediyorlar. Hastalık saçları, kılları dökmüyor, terlemeye engel olmuyor. Herhangi bir ağrıya yol açmıyor. Ağrılı olan sedef hastalığının iltihaplı formu kişinin ateşinin yükselmesine, hastanede yatmasına sebep olabiliyor. Hastalar, tüm vücudu kaplayan kıpkırmızı kabuklu formlarla gelebiliyor.”

''KESİNLİKLE BULAŞICI DEĞİLDİR”

Sedef hastalığının bulaşıcı olmadığına dikkati çeken Şendur, sözlerine şöyle devam etti:

“Sedef hastalığını şuna benzetiyorum. Deride var olan bir hastalık, derinin hastalığı ama son zamanlarda sadece deride sınırlı olmadığını biliyoruz. Karaciğer ve kalp hastalıklarında biraz daha fazla görünüyor. Daha duygusallar, daha çabuk etkileniyorlar. Kabuklar çok dökülüyor, giyinip soyunurken ya da yataklara… Bir aşçı olsa, ellerinde böyle yarası olsa, insanlar onu hep itiyor. Görüşmek, el sıkışmak istemiyor. Hastalığın bulaşıcı olmadığını anlatıyoruz. Kişiden kişiye, eşler, çocuklar arasında kesinlikle bulaşmaz. Aydın bölgesinde bu bilinci yerleştirdiğimizi düşünüyorum. 1995 yılından beri buradayım. O zamanki hastalarla şimdiki hastalar arasında baya farklılıklar var. Bu kadar sene boyunca her ay düzenli olarak hasta bilgilendirme toplantıları yaptım.”

“O KADAR SERT Kİ HAREKETİ KISITLIYOR”

Prof. Dr. Neslihan Şendur, hastalığının tedavisiyle ilgili de şunları söyledi:

“Tansiyonun ya da şeker hastalığının tedavisi nasılsa bu hastalığın tedavisi de öyle diyebiliriz. Yani onunla yaşamayı ve hastalığı kontrol altında tutmayı öğrenecek, ne zaman doktora gitmesi gerektiğini bilecek ve ilacını devamlı kullanacak. Bulaşıcı bir hastalık değil, kimseye bulaşmaz. Normalde kaşıntısı olmaz diye biliyoruz ama hastalar hep kaşıntıdan şikayet ederler. Derileri çok kuru olduğu için. Kuru toprak gibi diyorum ben onlara. O nedenle hiç kuru bırakmamaları ve mutlaka nemlendirmeleri gerekiyor. O kadar sert ki bu kabuklar, hasta sertliğinden şikayet ediyor. Hareketini kısıtlıyor. Çatlıyor, kanamalar olabiliyor. Çatlayan yerlerin enfeksiyon alması kolaylaşıyor. Örneğin toprakla uğraşıyorsa mantar enfeksiyonları, bakteriyel enfeksiyonlar gibi birçok enfeksiyona kapılabiliyorlar. Korunma yöntemi; mutlaka tedavi olacaklar. Olmasın diye yapılacak çok şey yok aslında. Örneğin üşütmeyeyim diye ne kadar dikkat etsen, grip olmayayım diye ne kadar dirensen mutlaka yakalanıyorsun.”

“TEDAVİDEN SONRA HİÇBİR LEKE KALMIYOR”

Tedavide çok çeşitli yöntemlerin olduğuna da değinen Şendur şöyle devam etti:

“Dirseğinde madeni para büyüklüğünde bir tane varsa ona göre tedavi veriyoruz. Tedavinin her kişiye ayrı özellikte seçilmesi gerekiyor. Aynı hastalık olmasına rağmen hastaların tedavilere verdiği yanıt farklı olabiliyor. 'Komşum şunu kullandı bana da iyi gelir' diye bir hikaye yok. Tedaviden sonra oluşan lekeler tamamen kayboluyor. Normal insanın derisi nasılsa onlar da hiçbir iz kalmadan derilerine kavuşuyorlar. Tedavi süresi de kişiden kişiye değişiyor. İlaçlarını bıraktıklarında 2 yıl, 3 yıl hiçbir lezyon oluşmayan hastalar var. İki üç ayda yenilenen hastalar da var. Her ilacın bir yan etkisi var, kişinin tüm tahlilleri yapılıyor. İlaçları kullanmasında sorun yoksa veriyoruz. Bazı kadın hastalarımız var, bir daha hiç oluşmasın istiyorlar ve hastalık olmadığı halde kontrollü bir şekilde ilaçlarına devam ediyorlar. İyileştiğinde ilaç bırakılabilir. Mankenler, spikerler, sürekli göz önünde olan kişiler olabilir. Bu kişiler hastalıkları yenilensin istemiyor. Dolayısıyla devamlı baskılayıcı dozda ilaç kullanıyorlar ve hayatlarına öyle devam ediyorlar.” (GAMZE KORKMAZ)







 
Son Eklenen Haberler