Takip Et

SON DAKİKA

"Çile çekilmeden gazeteci olunmaz"

14 Şubat 2016, Pazar 10:00

     


Bu haftaki 'Basından Hayatlar' röportajımıza azmiyle başarısından söz ettiren Erdal Savaş konuk oldu. O, basın mutfağının televizyon muhabirliğine gönlünü kaptırmış. İdealleri için önce iletişim fakültesini bitirip sonra ustalarından mesleğin inceliklerini öğrenmiş. Mesleğin çilesini fazlasıyla çekmiş ve hiçbir zaman pes etmemiş. Hedefi büyük bir gazeteci olmakmış. O hedefe ulaşmak için canla başla çalışıyor. Ben keyifli bir sohbet ettim, umarım siz de keyifle okursunuz. İşte Basından Hayatlar röportajımızda, anılarıyla, tecrübesiyle ve hoş sohbetiyle Erdal Savaş...

(FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN)

- Erdal Savaş kimdir?

Erdal Savaş, 1970 İstanbul doğumluyum. Evli ve bir çocuk babasıyım. Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Yaklaşık 27 yıldır muhabirlik yapıyorum. Nazilli Manşet internet sitesinin sahibiyim. Ayrıca Ege TV'nin Aydın muhabirliğini yapıyorum.

-Nasıl başladı sizin hikayeniz?

Gazetecilik mesleğiyle 19 yaşında tanıştım. Tevfik adında bir abim vardı. Bir gün kafede birlikte otururken, ‘Kalk gidiyoruz’ dedi. Polis merkezine geldik ve herkes ona selam vermeye başladı. Bir anda bütün kapılar açıldı. Olay çok hoşuma gitmişti. Ne iş yaptığını sorduğumda ‘muhabirim’ demiş fakat ben ‘muhbirim’ anlamıştım. Canım çok sıkılmıştı, onu ispiyoncu sandım. Ertesi gün Günaydın Gazetesi’ni getirip haberi gösterince muhabir olduğunu anladım. O zaman hedefimin gazetecilik olduğuna karar verdim.

"İDEALLERİM İÇİN İLETİŞİM FAKÜLTESİ OKUDUM"

-Üniversite tercihiniz de hedeflediğiniz meslekten yana mı oldu?

Evet. İletişim fakültesini tercih ettim ve gazetecilik bölümünü bitirdim. Bu arada televizyon haberciliğine karşı bir ilgi duymaya başladım. Okul bitti, askere gittim ve Diyarbakır’a ablamların yanına yerleştim.

-Sonra?

Eniştem ajanstan bir iş bulduğunu söyledi. Hayalim televizyonculuk olduğu için çok önemsemedim. Bir gün hatırı kırılmasın diye Can Ajans’a gittim. Ajansın sahibiyle oturup konuşmaya başladık. Radyo ve televizyonlarının olduğunu öğrendim. Sohbet sırasında bir hareketlilik oldu. Anavatan Partisi'nin il binasına bomba atıldığını duyduk. Ajansta da muhabir kalmamıştı. Müdür yüzüme bakıp ‘bu işi yapıp yapamayacağımı' sordu. ‘Yaparım’ deyince ‘Kalk gidiyorsun’ dedi. Çok şaşırmıştım.

-Hiç bir şey öğrenmeden ilk işinize çıktınız, zorlandınız mı?

Zorlanmaktan ziyade şaşırmıştım. Kameramanla beraber olay yerine gittik. Kameramana ne yapacağımı sordum. Sadece mikrofonu tutmamı istedi. Anavatan Partisi başkanına mikrofonu uzattım. Başkan anlatmaya başladı.

- Arada kesip soru sordunuz mu?

Sadece mikrofonu tutmamı istedikleri için hiçbir şey sormadım. Birden olayların içerisine girince kafam karışmıştı. Oradan hastaneye geçtik. TRT de çekime gelmişti. Ben gayriihtiyarı oradaki yaşlı teyzeye olayın nasıl olduğunu sordum. Teyze anlatmaya başlayınca TRT de çekim yaptı. Bu sırada, 'Olaylar bitse de evime gitsem, bir daha gelmesem' diye düşündüm.

- Sevdiğiniz mesleği yapmaya başlamıştınız niye?

Ortamı hissedememiştim. O zaman o işin beni nerelere taşıyacağını düşünememişim. Akşam haberleri seyrederken TRT’de kendimi gördüm. O kadar çok hoşuma gitti ki düşündüklerimin ne kadar saçma olduğunu anladım. Ertesi gün çalışmaya devam ettim. Gazetecilik mesleğinde de kırılma noktam Tayfun Talipoğlu oldu.

"1 BUÇUK MİLYON İNSAN BENİ İZLEDİ"

- Nasıl oldu anlatır mısınız?

Benim bu rahatlığım ve rahat konuşmam yönetmen bir abimizin dikkatini çekmiş. Bir gün bana, ‘Seninle televizyon programı yapalım’ dedi. Kabul ettim ve çalışmaya başladık. Hakan Hocaoğlu kameramanlığımızı yaptı. Çekim yapacağımız günün sabahı kar yağmıştı. Çok mutlu olmuştuk, çünkü bu bizim için avantajdı. Kocaman binaların içinde kalan küçük evleri çektik. Karlar eriyince yollar suyla doldu ve o zaman tartışmalara sebep olan ikinci köprünün buraya yapılmasını istedik. Güzel bir çekim yaptıktan sonra sıra metin yazmaya gelmişti. O zamanlar metin yazmada çok zayıftım. Bir şekilde yazıp gönderdim. Akşam programımız yayınlandı. Sabah da sendikadaki programı takip etmeye gittim. Sendikadan içeri girer girmez herkes beni alkışlamaya başladı. Çok garibime gitti, programın bu kadar takip edileceğini düşünmüyordum. Oysa olay sandığımdan daha farklıymış, herkes beni mecburiyetten izlemiş.(Gülüyor)

-Nasıl?

Diyarbakır’da vericilerin olduğu kısımda elektrikler kesilmiş ve jeneratörler de iptal olmuş. Sadece benim çalıştığım Can TV’nin vericisi sağlam kalmış. 1,5 milyonluk Diyarbakır, sadece beni izlemiş.(Gülüyor) Böylelikle hızlı bir giriş yaptım. O gece Diyarbakır’da olan Tayfun Talipoğlu da beni seyrediyor. Bir abimize kamera karşısında iyi olduğumu, fakat metin yazma konusunda kötü olduğumu söylemiş. Abimiz bu diyaloğu bana aktardı. ‘Metinleri kötü’ lafı bana dokundu. Kendimi geliştirmeye başladım ve kısa zamanda bunu başardım. Bu nedenle gazetecilikte kırılma noktam Tayfun Talipoğlu’dur.

-Daha sonra neler yaptınız?

1996 yılında Söz TV kuruldu. Ben de Söz TV’ye geçiş yaptım. Birkaç program sonra Söz TV’nin sahibi beni çağırdı. Bana güvendiğini söyleyip güzel işler yapacağıma inandığını dile getirdi. Ben de ekip kurup yeni bir isimle programlar yapmaya başladım.

- Diyarbakır ve Aydın dışında farklı illerde de çalıştınız mı?

Evet, birçok şehirde çalıştım.

-Biraz onlardan bahseder misiniz?

Bursa’da Olay TV kurulmuştu. Serdar Şener diye sevdiğim bir abim beni Bursa’ya çağırdı ve 3 arkadaş Bursa’ya gitmeye karar verdik. Olay TV’de bizi Can Okanar karşıladı. Can Okanar, haber müdürüne ‘15 gün boyunca deneyelim, bundan adam olur mu bakalım’ gibi bir cümle kurdu. Bu cümle beni düşünmeye sevk etti. 15. günün sonunda Olay TV’nin kadrosuna girdim. Bursa’da da kendini kanıtlamış bir muhabir oldum. 7-8 ay sonra Sadettin Teksoy’un muhabir aradığını duydum ve İstanbul’a gittim. İşe kabul edildim ve bir yıl sonra işten ayrıldım.

- Neden ayrıldınız?

Haksızlığa tahammül edebilen bir insan değildim. Doktora gitmek için izin almıştım. Kanalın yanından geçerken içeri girdim. Orada yetkili bir kişi, muhabire bağırıyor, ‘Siz başka bir televizyon kanalında olsaydınız bu kadar rahat olmazdınız’ gibi cümleler kuruyordu. Ben de dayanamadım ‘Siz de başka yerde olsaydınız bu kadar rahat fal bakamazdınız’ dedim. Çünkü sürekli bilgisayarda oyun oynayıp fal bakardı. Ertesi gün Sadettin Bey beni çağırdı ve birlikte çalışamayacağımızı söyledi.

-Ne yaptınız peki?

Oradan ayrıldıktan sonra 2, 3 ay gibi bir süre işsiz gezdim. Daha önce beraber çalıştığımız bir arkadaşım TGRT’ye polis adliye programı için metin yazarı arandığını söyledi. Yaklaşık 4 ay metin yazarlığı yaptım. Daha sonra TGRT Müdürü Bekir Hazar, editör olmamı istedi ve belli bir süre de editörlük yaptım. 1999’da TGRT’den ayrıldım ve Kanal E’ye geçtim. 2004’den sonra kendim bir şeyler yapmaya başladım. Belgeseller çektim, klip yönetmenliği gibi birçok işle meşgul oldum.

-Aydın’a gelişiniz nasıl oldu?

ATV’de 2006’da Festival Şenliği diye bir program yaptık. Program daha sonra TV8’e geçti, oradan da Kral TV’ye. Bu programla ilk defa Aydın’a geldim ve bir vesileyle dönemin enerji bakanı Hilmi Güler’le çalıştım. Nazilli’ye yerleşmem de bu sayede oldu.

"KENDİ İŞİMİ KURDUM"

- Hareketli zamanlardan sonra sakin bir şehirde çalışmak zor olmadı mı?

Gültekin Bey Ankara’ya gittiği dönemlerde 'Nazilli’de uğraşacak bir şey bulmalıyım' diye düşündüm ve internet haberciliği yapmaya başladım. Nazilli Manşet sitesini kurdum daha sonra haftalık gazete çıkarmaya başladım. Yaklaşık 53 hafta gazeteyi çıkardım fakat gazetecilik ekip işi. O zaman bu işe hazır olmadığımızı gördük.

-Bu meslekte zorlandığınız anlar yaşadınız mı?

Sadettin Teksoy’la çalışırken Mersin’e gittik. Yemek yerken Sadettin Bey'e ‘Bunu denediniz mi, bunu yer misiniz’ dedim. Sadettin Bey yanındaki insanlara işaret edip bana döndü, ‘Sen beni gözü açılmamış sığırcık yavrusu mu sanıyorsun’ diye azarladı. O an dondum kaldım. Kafamı önüme eğdim, dudaklarımı sıkmaya başladım, ağlayacak duruma geldim. Kalkıp gidesim geldi, sonra kendimi sakinleştirmeye başladım. 'Benim daha gidecek yolum var' dedim ve katlandım.

"ÖLÜME GÖĞÜS GEREN MESLEK"

-Unutamadığınız anılarınız oldu mu?

Olay TV’de çalışırken şu anki Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, ara yerel seçimleri için Bursa’ya gelmişti. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin başkanıydı. Recep Tayyip Erdoğan, basın toplantısında 'Sorusu olan var mı?' deyince ben de kameraman arkadaşa, 'Kamerayı aç' deyip ‘Aşırı dincilerin iktidara gelmesi halinde askere darbe olacağı söyleniyor Türkiye’de böyle bir kanı var, neler söylersiniz’ deyince çok kızdı, 'Seni patronun doldurmuş' deyip söylenmeye başladı. Ben de ‘Ben gazeteciyim sorarım, sizinle polemiğe girecek değilim. Cevap vermek ya da vermemek hakkına sahipsiniz’ dedim. Çok sert bir cevap vermişti ve olay birkaç gün gündem olmuştu.

TGRT’de çalışırken haber merkezinin telefonu çaldı. Telefonu açtım, karşı taraf ‘Ben Büyük Birlik Partisi'nin Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, haber müdürünüzle görüşebilir miyim’ dedi. Büyük Birlik Partisi'nin genel başkanı, danışmanına, 'Bana bunu bağla' diyebilirdi ama Muhsin Bey kendisi santralı arıyor ve haber müdürüne bağlanmasını istiyor. Bu çok önemli bir anı olmayabilir ama Muhsin Yazıcıoğlu’nun karakteri hakkında sağlam bir ipucuydu benim için.

TGRT’de çalışırken Adana’dan yolcu uçağı kaçırıldı. Ben de o dönemde editörlük yapıyordum. İstanbul’a iniş yapacak uçak için havaalanına canlı yayın aracı istedim. Oradaki muhabire haber verdim. Uçak İstanbul’a iniş yapmadan Diyarbakır istikametine döndü. O dönemde Adana Ceyhan’da deprem olmuştu, orada canlı yayın araçlarımız vardı. Hemen onlara Diyarbakır’a gitmelerini söyledim. Diyarbakır muhabirimize de haber verdim. Bu arada uçaktakilerin listesine ulaştık. Aralarında Mersin Üniversitesi rektörünün olduğunu öğrendik. Ev telefonuna ulaşıp eşini aradık, canlı yayına aktardık. Arkasından rektörün cep telefonu numarasını istedik. Rektör canlı telefon bağlantısıyla Türkiye’ye operasyon anını aktardı. Biz o gün Türkiye’ye gazetecilik dersi verdik.

Diyarbakır’da çalışırken kameraman arkadaşımla eve dönüyorduk. Bir araba yanımıza yanaştı. Ben kendilerini sivil polis sandım. ‘Konuşmamız lazım, bizimle gelir misin’ dediler. Arabaya bindik Diyarbakır'dan Ergani istikametine doğru gitmeye başladık. Oysa onlar düşündüğüm gibi polis değil PKK’lılarmış.

-Neden sizi kaçırdılar?

Sebebi şuydu; Diyarbakır’ın Hani ilçesine PKK baskın yapmıştı. Dönemin başbakan yardımcısı oraya gitmek istemişti. Genel Kurmay yetkilileri de güvenlik sağlanamayacağı için girişini yapmadılar. Ben de gazetecilik aşkına Hani’ye gitmeye karar verdim. Jandarma izin vermedi. Başka bir yoldan Hani’ye girdim. Gördüğüm tablo şuydu; mermi isabet etmeyen ağaç yoktu. Çekimler yaptık ve bunlarda Star TV’de çıktı. Bunun üzerine PKK’lı olduklarını söyleyen kişiler, o arabada bizi ölümle tehdit etti. Hakaret ve tehditlerden sonra bizi bıraktılar. Amaçları öldürmek değildi sanırım, sadece gözdağı vermekti. Benim hayatımda unutamadığım anılardan bir tanesi olmuştur.

- Gazetecilik size ne kazandırdı ne kaybettirdi?

Gazetecilik bana bir şey kaybettirmedi. Aksine sahip olduğum her şeyi gazetecilik sayesinde elde ettim. İyi yerlerde oldum ve iyi insanlarla tanıştım. Gazetecilik, ülkenin gerçeklerini daha yakından görme fırsatı sundu. Gazeteci olduğuma asla pişman değilim. 'Keşke televizyon muhabirliğini de bırakmasaydım, biraz daha direnseydim' diyorum.

"TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK GAZETECİSİ OLACAĞIM"

-Hedefleriniz var mı?

İnternet televizyonculuğunda ilerlemek istiyoruz. Aydın’da en iyisi olmak için çalışacağız. İnsanların sabah kalktığında 'Aydın Ajans ne yazmış' diye bakmalarını istiyoruz bunu başarmak için de önümüzde uzun bir yolun olduğunu biliyoruz. Televizyonculuk sevdamdan asla vazgeçmeyeceğim. Ben bu yola çıkarken 'Türkiye’nin en büyük gazetecisi olacağım' diye yola çıktım, hedeflerimden asla vazgeçmeyeceğim.

-Aydın basınını biraz değerlendirir misiniz?

Emek çok önemli, emeği doğru sarf etmek de en az onun kadar önemlidir. Aydın’da bir medya dinamizmi var. Yaklaşık 50’ye yakın haber sitesi var. Bunların içerisinde çalışmayanlar da var çalışanlar da… Aydın basının gidişatını beğeniyorum. Sadece yazma konusunda mesafe kat etmesi gerektiğini düşünüyorum.

"ÇİLESİZ DAVANIN SEFASI SÜRÜLMEZ"

-İletişim fakültesi bu meslek için önemli mi?

Eğitim her zaman önemlidir. Ama bu mesleği yapmak isteyen gençler, 'Üniversite sınavını kazanmadım' diye de vazgeçmesinler. Vazgeçtikleri an kaybederler. Alaylı olabilirler fakat bu meslekte kendini yetiştirmek çok önemlidir.

-Neler öğütlersiniz?

Gazeteci olmak isteyen insan mutlaka çok okumalıdır. Bu mesleği isteyen kişilerin bu işi sevip çilesine katlanması gerekiyor. Çilesi çekilmeyen davanın sefası sürülmez. Ben asistan muhabirken, muhabirin çantasını taşıyordum. Benim zoruma gidiyordu ama ‘Hedefim büyük’ deyip katlandım. Gazeteci olmak isteyen insanların öğrenmeye ve eğitime açık olması gerekiyor. Ben gazeteci olmak isteyen kişileri yetiştirmek isterim. İsteyen herkese kapım açıktır. Hedefleriniz yüksek tutun ve hangi alanda ilerleyeceğinize karar verin. (ÖZGE SÖNMEZ)







 
Son Eklenen Haberler